Cilt: 5 - Sayı: 3

ZEITSCHRIFT FÜR DIE WELT DER TÜRKEN

Aralık 2013

Cilt: 5 - Sayı: 3


Sayı Dosyaları:

Makaleler

Bu çalışmanın amacı, tarih kavramına ilişkin olarak sınıf öğretmeni adaylarının ürettikleri metaforların incelenmesidir. Bu araştırma, var olan durumu olduğu gibi ortaya koymayı amaçlayan betimsel bir nitelik taşımaktadır. Araştırmada elde edilen verilerin toplanması, analizi ve yorumlanmasında nitel araştırma yöntemleri kullanılmıştır. Araştırma, 2011-2012 eğitim- öğretim yılında Niğde Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sınıf Öğretmenliğinde öğrenim gören öğrencilerle yürütülmüştür. Çalışmaya toplam 152 öğretmen adayı katılmıştır. Araştırmaya katılan sınıf öğretmeni adaylarının tarih kavramına ilişkin sahip oldukları algıları belirlemek amacıyla araştırmacı tarafından bir form hazırlanmıştır. Katılımcılardan "Tarih . . . gibidir/benzer, çünkü . . ." cümlesini tamamlamaları istenmiştir. Öğretmen adayları sadece metafor geliştirmeyip aynı zamanda neden bu metaforu kullandıklarının nedenlerini de yazmışlardır. Veriler nitel olarak analiz edilmiştir. Metaforlar farklı kavramsal kategoriler altında toplanmıştır.

The purpose of this research is to study the metaphors of pre-service elementary teachers for the concept of history. This analysis has the descriptive model aiming to designate the actual situation. Qualitative research model has been used to gather analyze and interpret the data. This research has been carried out with pre-service elementary teachers from Niğde University Education Faculty during 2011-2012 educational terms. 152 pre-service elementary teachers attended to this research. A form was prepared by researcher to indicate the perceptions of pre-service elementary teachers about history notion. The participants were asked to complete the sentence "History is like….. because. . .". Pre-service elementary teachers not only developed metaphors but also they stated the reason why they used this metaphor. The data have been analyzed qualitatively. The metaphors have been grouped under different conceptual categories.

Makalede Fuzuli'nin Türkçe Divan'ının yayınlanmış tenkitli metinlerinin öğrenilme tarihi araştırılmaktadır. Bu konuda ilk sözü ilk tenkitli metinleri hazırlayan tertipçilerin kendileri söylemiş ve biribirlerinin eserleri hakkında fikir belirtmişlerdir. Aynı zamanda, bu metinbilimcilerden sonra yetişen alimler de bu metinler hakkında kendi düşünceleriyle Fuzulibilimciliği geliştirmiş, tenkitli metinlerin olumlu ve olumsuz yönlerini incelemişlerdir. Makalede, Fuzuli yazmalarını öğrenen bilim adamlarının eserlerine de göz atılmıştır. Fuzuli Divanı'nın tenkitli metninin hazırlanmasında onlar da belirli bir rol oynamıştır.

In the article we explore the scientific-critical texts of native "Divan" of Fuzuli. According to the first scientific approach to the development of scientific-critical texts said by compiler, had an opinion on each other's work. At the same time, scientists' opinions have grown after the textologs about the texts developed by this area; scientific-critical texts were analyzed by the more success and failure aspects. In the article has been glanced at researches of the scientists studying the manuscripts of Fuzuli because they have a certain role in developing the scientific-critical texts "Divan" of Fuzuli.

Kültür, bir ya da birkaç toplumun yaşadığı deneyimler ve oluşturmuş olduğu yaşayış standartlarının ilerideki toplumlara aktarımı, toplumların kendi özelliklerini tanımlayıcı unsuru, ardı ardına gelişen sosyal yaşayışların birleşimi ve toplum kurallarının işleyişidir. Estetik kültür içerisine giren türküler, toplumdan topluma aktarılan, o toplumdaki insanların yaşamlarını sözlerinde barındıran önemli bir değerdir. Türküler, gerek sözleriyle gerekse müziksel unsurlarıyla bölgeden bölgeye hatta aynı bölge içinde şehirden şehre farklılık göstermektedir. Bu çalışmada İç Anadolu bölgesi içerisinde bulunan Niğde ilindeki türküler ele alınmıştır. Niğde ili Osmanlı idaresi zamanında Konya iline bağlı olması ve Kayseri ile Konya yolu üzerinde bulunmasından dolayı çeşitli kültür alışverişinde bulunan bir ildir. Bu nedenle Niğde türküleri bu güzergah üzerinde gidip gelmiştir. Niğde ilindeki türküler, gerek literatür taraması, gerekse Türk halk müziği uzmanları ile görüşülerek elde edilmiştir. Elde edilen türküler müzik unsurları ve sözlerinde barındırdığı konulara göre incelenmiştir. İki ana başlık altında sınıflandırılan türküler, merkezi dağılım ölçülerinden frekans ve yüzdelik ölçmelerden yararlanılarak tablolar halinde gösterilmiştir. Elde edilen bulgulara göre Niğde yöresine ait olan türkülerin yazınsal ve müziksel öğeleri kendi kültürünü tam olarak aktarabilen bir özelliği olduğu sonucuna varılmış ve bu sonuçlar doğrultusunda önerilere yer verilmiştir.

Culture is the transfer of the experiences and living standards shaped by one or several societies to future societies, the defining element of societies aimed at their own characteristics, a combination of successively developed social ways of living and the functioning of social rules. Folk songs, which are considered within aesthetic culture, are important values that are transferred from one society to another and that involve the lives of people living in that society within their verses. Folk songs differ among regions or even among towns within the same region in terms of both their lyrics and their musical elements. In the present study, folk songs of Niğde province, which is located in Central Anatolia, are examined. During the Ottoman reign, Niğde province has been a place of cultural exchange because of being a town under the governance of Konya and being located on the Kayseri-Konya road. For this reason, Niğde folk songs were formed and shaped along this route. Niğde folk songs used in the study were obtained from the through a review of related literature and also through interviews with Turkish folk music authorities. The collected folk songs were classified based on musical elements and the topics expressed in their lyrics. The folk songs that were classified in two groups were presented in tables created based on frequency and percentage distributions of central distribution measurements. According to the findings of the study, it was concluded that the literary and musical elements of the folk songs of Niğde province had certain characteristics that could accurately narrate its own culture and suggestions were presented based on these conclusions.

13. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın başlarına kadar olan tarihi süreçte Türklerin Batı kolu Osmanlıca veya Osmanlı Türkçesi şeklinde adlandırılan dili kullanmışken, Doğu kolu ise Çağatayca veya Çağatay Türkçesi diye adlandırılan dili yaygın olarak kullanmışlardır. Çağatay Türkçesi, Çin’deki Uygurlar tarafından 20. yüzyılın ortalarına kadar kullanılmıştır. Çağatay dili ve edebiyatı üzerine sürdürülen araştırmalar genel Uygur dili ve edebiyatı araştırmalarının çok önemli bir parçasını teşkil etmektedir. Aynı zamanda, bilindiği gibi genel (eski Karahanlı, Çağatay ve Çağdaş) Uygur dili ve edebiyatı üzerine yapılan bu araştırmalar, günümüz Türkoloji bilimi araştırmalarının çok önemli bir parçasıdır.
Çin’de, Çağatay Türkçesi üzerine yapılan araştırmaların büyük çoğunluğunun Uygur kökenli bilim adamları tarafından yürütüldüğü ve genellikle Çağdaş Uygur dili ve yazısıyla yayımlandığı bilinmektedir. Çin kökenli veya Çin dilli bilim adamlarının Arapça, Farsça gibi dillerden bihaber olması gibi somut nedenlerden dolayı bu alana pek ilgi göstermediği de bir gerçektir.
Bu çalışmada, 20. yüzyılın ortasından günümüze kadar olan süreçte Çin’de Çağatay Türkçesi üzerine yapılmış (Çince ve Uygurca) araştırmalar taranarak genel bir değerlendirmesi yapılacaktır.

From the ending of the 13th century to the beginning of the 20th century the west branch of the Turkic language was called Osmanli or Osmanli Turkčäsi, and the east branch of the Turkic language was called Çağatayčä or Çağatay Turkish. These languages were broadly used in wide arrears. In China, the Çağatay Turkish was used by Uyghur people till the first half of the 20th century. Meanwhile, the research on the Old Uyghur Language, Karakhanid languge, Çağatay language, the language and literature of the Modern Uyghur are composed of the main part of the nowadays Turkology.
The researchs on the Çağatay language in China have been mainly done by the Uyghur scholars and these works are mainly in Modern Uyghur Language. Because of not knowing Arabic and Persian, the Chinese scholars who carry on research on Çağatay language could not make through research.
This research carries out a general discussion on the researches which were from the first half of the twentieth century to the present day.

İslam devletlerinin süsleme sanatlarında görülen ortak bir özellik, bezemelerde kullanılan ve desenleri oluşturan motiflerin genel anlamda birbirine benzemesidir. Türk-İslam kültür çevresinde, mimariden tekstile; kitap sanatlarından ahşaba, küçük el sanatlarından gündelik kullanım eşyasına kadar farklı malzeme üzerinde değişik ölçülerde uygulanması bu görüşü desteklemektedir. Sanat geleneklerini Timurlulardan devralan Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türkmenlerinin kitap sanatları gelişimine büyük katkıları oldukları bilinmektedir. Türkmen Hanedanlar tıpkı mimaride olduğu gibi kitap sanatları üsluplarını da yayılmış oldukları İran ve Anadolu'ya taşımış ve sanatçılar vasıtasıyla bu etkileri Osmanlı'ya kadar getirerek gelişime katkıda bulunmuşlardır. Akkoyunlulara bir dönem başkentlik yapmış Diyarbakır'da dönemin mimari yapılarındaki taş süslemelerin, kitap kapaklarının bezeme tasarımlarına benzemesi dikkat çekici özelliklerdir. Bu benzerlikler, genel anlamda süsleme sanatlarında görülen ortak bir anlayışın dışında motifsel bazda değil tasarımsal olarak farklı bir malzemedeki yansımayı göstermektedir. Safa Parlı Caminde mihrap, minber ve minare süslemelerinde dönemin el yazmalarının kapaklarında sıkça rastlanılan şemseli salbekli cild tasarımlarının uygulanması, kitap süsleme tasarımlarının mimari süslemelere kaynak olabileceğine işaret etmektedir.

A main mutual characteristic of decorative arts of Islamic states is the general resemblence of motifs which form the patterns and used in decorations. This view is strengthened by the implication of those motifs which are performed in different sizes and on different materials from arcitechture to textile, from manuscripts to wood decoration from small handcraft to common tools in the general frame of Turkish-Islamic culture. It is known that with taking over their artistic traditions from Timurs,Karakoyunlu and Akkoyunlu, Turkomen have great contributions to the development of book arts (bookbinding, ornemantation, miniature). By their artists, Turkomen dynasties contributed this development by carrying their styles of bookwork and also architecture to Iran and Anatolia where they had spread. The resemblence in the rockworks of the period's architecture in Diyarbakır, which was once a capital of Akkoyunlu, and the ornoments on the book covers is in a remarkable characteristic. Apart from mutual perception seen in decorative arts in general sense those resemblences are the same in designing, not in motifs base. The performing of the cover designings which are commonly seen şemseli salbeki on ornemantations of Safa Parlı mosque's niche, pulpit and minarets points out that book ornamentation designings can be a source to architectural ornemantations.

Bu makalede, “Ağızlarla ilgili yapılan araştırmalar önemli midir? Ağız çalışmalarının yapılması niçin gereklidir?” sorularının cevabı verilmeye çalışılmış, tamamlanan ağız çalışmaları neticesinde elde edilen verilerden hangi alanlarda yararlanılabileceği üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda makalenin “Giriş” bölümünde “kültür-dil, dil-folklor ilişkisi ve ağız çalışmaları” mantıksal bir çerçeve dâhilinde sunulmuştur. Trabzon ağzının özelliklerini koruyan kaynak kişilerden derlenen metinler, çeviri yazı işaretleri kullanılarak yazıya aktarılmış, bu metinler üzerinde gerçekleştirilen çalışmalarla Trabzon ağzı ses ve şekil bilgisi yönünden incelenmiştir. İleri sürülen düşünceler, makalenin ikinci bölümünde Trabzon ağzının genel özelliklerinden hareketle somutlaştırılmaya çalışılmıştır. Sonuç bölümünde ise ağız çalışmalarının ve bunların sonuçlarının bir milletin hem geçmişi hem de geleceği ile ne kadar yakından ilgili olduğu ortaya konmuştur.

This article has tried to answer the questions “Are the studies about dialect important? Why is it necessary to study dialect?”. Moreover, in which fields the data obtained from dialect studies can be used has also been mentioned in this article. In this context, “culture-language, language-folklore and dialect studies” were discussed in a logical frame in the introduction part of the article. The texts compiled from the source subjects preserving the characteristies of Trabzon dialect were transferred to writing by using transcription and thanks to these texts, Trabzon dialect was tried to be studied in terms of voice and form. In the second part of the study, suggested ideas were tried to be concrete by considering general characteristics of Trabzon dialect. In the last part, how dialect studies and the results of them are closely related with both the past and future of a nation was explained.

Sunuş

Türkiye, XXI. yy’ın geride kalan zaman diliminde, diğer alanlarda olduğu gibi demografik olarak da önemli değişimler geçirmiştir. Bu araştırma 2007-2012 yılları arasında Türkiye’deki iller arası göçlerin dağılımının istatiksel ve mekansal olarak analizini amaçlamıştır. Analiz sonuçları daha önceki dönemlerle karşılaştırılarak son dönemdeki iller arası göçlerin benzer ve farklılıkları belirlenmiştir.
XXI. yüzyılın son beş yılında yıllık 2.3 milyon olmak üzere, toplamda 11.6 milyondan fazla kişi (toplam nüfusun % 15,3’ü) iller arasında göç etmiştir. Bu değerler, daha önceki dönemlere göre iki katından daha fazla nüfusun iller arasında yer değiştirdiğini göstermektedir. Göçe katılan nüfustaki bu artışa karşın, daha önceki dönemlerde olduğu gibi, Türkiye’de illerin sadece 1/3’ü net göç almıştır. Yapılan mekânsal analizlerde, Türkiye’nin doğusu ile batısı arasındaki iç göçlerdeki farklılığın devam ettiği belirlenmiştir. Diğer bir deyişle, Türkiye’nin net göç haritasının da önemli bir değişikliğe uğramadığı tespit edilmiştir.

Significant changes have taken place in the demographics of Turkey in the remaining timeframe of the 21st century in addition to the changes incurring in other areas. The aim of this study was to analyze the statistical and spatial distribution of migrations inter provincial in Turkey between the years 2007-2012. The results of the analyses were compared with the results for previous periods and the similarities and differences in terms of interprovincial migrations were determined.
During the last five years of the 21st century 2.3 million people have migrated from one province to another per year to total over 11.6 million people (15,3% of the total population). These figures show that more than twice the number of people compared to previous years migrated to another province. Although the percentage of the migrating population has increased, only 1/3 of the provinces in Turkey have been at the receiving end of this migration. The spatial analyses have determined that the difference between the eastern and western parts of Turkey in terms of internal migration continues. In other words, it has been determined that no significant changes in the net migration map of Turkey have incurred.

2001 yılında yazdığımız Hakas Türkçesinde Arapça ve Farsça Alıntı Kelimeler adlı yazımızda Hakasçada kullanılan, elli civarında Arapça ve Farsça alıntı kelime tespit edebilmiştik. Daha sonraki çalışmalarda ve doktora tezini yaparken eski kelimelere ilaveten Hakas Türkçesinde kırk bir Arapça ve Farsça alıntı kelime daha tespit ederek bu kelimelerin fonetik ve semantik olarak değerlendirmesini yaptık.

From the article namely “In The Khakas Turkish, Arabic and Persian Loan (Borrowed) Words” that we wrote in the year 2001. We maneged to find around 50 words taken from Arabic and Persian that are used in Khakas Turkish. When we were doing our doctorate thesis and several studies, we came up with other loan words. While finding other 41 loan words in Khakas Turkish from Arabic and Persian, we studied these words phonetically and semantically.

Bu makale, üstkurgu kavramıyla ilgili yapılan tanım ve yaklaşımlardan kaynaklanan karmaşıklığı ele almakta ve bunları irdeleyerek daha genel ve kapsayıcı bir tanıma ulaşmaya çalışmaktadır. İlk kez 1970’de William Gass tarafından kullanılan bu kelime, roman / kurgu içinde yeni bir şey olarak görüldü ve postmodern romanların bir özelliği olduğu düşünüldü. Oysaki 19. yüzyılla başlayan ve ikinci yarısından sonra şiddetlenerek devam eden sosyal, kültürel ve felsefi anlamda köklü bir dönüşümün yaşandığı bir ortamda edebiyatın yeni perspektiflerle algılanması birtakım karışıklıklara neden olmuştu. Üstkurgu da bunlardan kendi nasibini almıştır. Üstkurgu kelime olarak yeni olmasına karşın uygulaması çok eskilere uzanır ve bundan ötürü hep kendisi için çizilen çerçevelerin dışına çıkmıştır. Dolayısıyla, bu kavramı ‘kurgu’ ile beraber ele alarak daha geniş sınırlar içinde görmek bu karışıklıkları oldukça azaltacaktır.

This article deals with the complexities that arise from the definitions of metafiction and the approaches to it, and tries to reach a more general and comprehensive definition by studying them. The term first used by William Gass in 1970 has been seen as a new thing for novels / fictions and it has been thought to be a characteristics of postmodern novels. However, in such an atmosphere where a very radical transformation beginning at 1900s and going on at the second half much more severely in social, cultural and philosophical ways occurred, the fact that literature was perceived with new perspectives led to a set of confusions. Metafiction has had its own share of them. Athough metafiction as a term is a new one, its application dates back early times and so it has constantly gone out of its frame drawn for itself. Accordingly, to see this term in wider borders by handling it with ‘fiction’ together will decrease these confusions considerably.

Bu çalışmada Kilis ili Oylum Mahallesi sınırlarında yer alan Oylum Höyük’ün Orta Tunç Çağı tabakalarından çıkarılan 72 bireye ait iskelet kalıntıları incelenmiştir. 2007-2012 yılları arasında çıkarılan iskeletlerin cinsiyet ve yaşları belirlenmiş, populasyona ait yaşam tabloları oluşturulmuştur. Oylum toplumunda bebek ve çocukların ölüm oranları çok yüksektir. Ölüm oranı 0-5 yaş grubunda % 36,6 ve 0-15 yaş grubunda % 57,75 olarak tespit edilmiştir. 0-5 yaş grubundaki bebek ve çocukların % 34,62’si 1 yaşını doldurmadan ölmüştür. Erkeklerin ömür uzunluğu kadınlardan daha yüksektir (kadınlarda 25 yıl, erkeklerde 33 yıl). Erişkinlerin ortalama yaşı 29’dur. Kadınlarda ölümler en çok genç erişkinlik döneminde (18-30 yaş), erkeklerde ise erişkinlik (30-45 yaş) döneminde yoğunlaşır. Oylum eski Anadolu toplumları arasında en yüksek bebek-çocuk ölümlerinin görüldüğü, en kısa ömürlü toplumlardan biridir. Paleopatolojik veriler, büyüme döneminde bireylerin ciddi bir strese maruz kaldıklarını ve kadınlar için doğurganlık döneminin en tehlikeli dönem olduğunu işaret eder.

In this study skeleton remaining of 72 individuals excavated from Middle Bronze Age layers of Oylum Höyük (mound) situated in Kilis province, were studied. Sex and age of skeletons, unearthed between 2007-2012, were determined and life tables of the population were formed. Mortality of infants and children of Oylum population was very high. Death rates were determined as 36.6 % for 0-5 years of age group, 57.75 % for 0-15 years of age group. 34.62 % of infants and children from 0-5 years of age group died before they completed their 1st year. Lifespan of males were longer than females (25 for females, 33 years for males). Average age of adults was 29. Mortality for females was highest in young adult period (18-30 ages) however it becomes more prominent at adulthood period (30-45 years) in males. Oylum Höyük population has one of the shortest lifespan among ancient Anatolian populations with its very high subadult death ratios. Paleopathological data states that, individuals were exposed to serious stress during growth period and reproductive period is the most dangerous period for females.

Bu çalışmada Sınıf Öğretmenliği Eğitimi (SÖE) alanında 2005 ve 2010 yılları arasında yapılmış lisansüstü tezler, türleri, yapıldıkları yıl, konuları, araştırma modelleri, veri toplama araçları, çalışma grupları, sonuç ve önerileri, kaynakça ve ekleri açısından incelenmiştir. Amaç, SÖE alanında hazırlanmış söz konusu tezlerin kendilerinden beklenen ödevleri yapmadaki yeterlilik ve gücünü ortaya çıkarmaktır. Bu araştırmanın çalışma grubunu SÖE bilim dalında yapılan yüksek lisans ve doktora tezleri oluşturmaktadır. Araştırma tarama modelinde desenlenmiş olup veriler doküman analizi yoluyla toplanmıştır. Çalışmayla Türkiye’de SÖE alanında üretilen bilimsel çalışmaların yoğunlaştığı konulara ve sonuçlarına dikkat çekilerek SÖE alanında yapılacak olan araştırmalara kaynak oluşturacak, yöntem ve konu seçimine yön verecek bir raporun ortaya konması hedeflenmiştir. Bulgular lisansüstü eğitim alan öğrencilerin tezlerin özellikle problem durumu, önem, sonuç ve öneriler kısımlarında sıkıntılar yaşadığına işaret etmektedir.

In this study, post-graduate theses carried out between 2005 and 2010 in the field of Primary Teacher Education their types, when they are carried out, research models, data collection instruments, target groups, conclusions and suggestions and appendix and references were examined. The aim is to reveal the competence and power of thesis prepared in the field of Primary Teacher Education on doing tasks expected from them. The working group of this research consists of the master's and doctoral theses in the Department of Primary Teacher Education. The research was designed as survey model and data were collected through document analysis. With this thesis research, it is concluded that post graduate students have a number of trouble in problem status, importance of research, conclusions and recommendations sections.

Die moderne Sprachlehre unterscheidet sich maßgeblich von der klassischen. Einer der bedeutendsten Unterschiede liegt darin, dass es in der modernen Spracherziehung erlaubt ist, Fehler zu machen. Fehler sind einerseits das Problem, andererseits können sie dem Spracherwerb der Lernenden beitragen. Ausgehend von dieser Betrachtungsweise beschäftigt sich dieser Beitrag mit typischen Fehlern der Türkisch AnfängerInnen. Türkisch ist eine der gefragten Fremdsprachen im deutschsprachigen Raum. Aber trotz der langen soziokulturellen Beziehungen mangelt es bislang an einer methodologischen Standardisierung des Türkischen als Fremdsprache. Dies zeigt, dass der Bedarf besteht, sowohl an der kontrastiven Sprachverwendung, als auch im Bereich für Türkisch als Fremdsprache, mehr zu arbeiten.

Language teaching in modern and classical way show significant differences in comparison to each other. One of the main differences is that making mistakes is allowed in modern language education. Mistakes are the problem and they could also give a benefit to the learners on language learning. From this view, this paper deals with typical mistakes of the Beginners in Turkish Language. Turkish is one of the asked languages in German speaking countries. But regardless of the intensive social and cultural relations, the methodological standards as a foreign language are missing. This shows that there is a need to work more either in contrastive language using with German or on Teaching Turkish as Foreign language.

This research is about how these Turkish-speaking young people feel about their parent’s country of origin, about their own belonging, identity, culture and above all what it means to be British. This research interviewed the young people on their attitudes towards citizenship, nationality, exclusion, cultural values, faith, relationships, social cohesion about their Turkish-British identity and about their European identity. The research draws mainly on the qualitative data from Turkish speaking immigrants with a special reference to young people between the ages of 15 and 24. Eighty-four respondents agreed to give interviews (53 females and 31 males). The sample consisted of forty-eight Turkish, twenty-three Turkish-Kurds and thirteen Turkish-Cypriots.

Bu araştırma okul öncesi eğitim almış ve almaya devam eden 4-7 yaş arası sağlıklı çocukların ebeveyn görüşlerine göre yaşam kalitesini genel yaşam kalitesi ölçütleriyle araştırma amacı ile tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Araştırmaya okul öncesi eğitim almış ve almaya devam eden 4-7 yaş arasında sağlıklı 78 çocuğun ebeveyni dâhil edilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak çocukların yaşam kalitesinin dolaylı olarak ebeveynler tarafından değerlendirilebileceği “KINDL”4-7 Yaş Aile Formu kullanılmıştır.
Verilerin analizi SPSS 15.0 programı ile yapılmıştır. Çalışmada sosyo-demografik özelliklerin ölçek puanı açısından farklılık gösterip göstermediğine Mann-Whitney U Testi ve Kruskal-Wallis H Testi ile bakılmıştır. Ebeveynlerin görüşleri açısından çocukların yaşam kalitesinin en yüksek olduğu faktörler sırası ile “aile” ( =83.21), “anaokulu/kreş” ( =82.82), “duygusal iyilik” ( =81.99), “sosyal ilişkiler” ( =81.67) olurken, diğer faktörlere göre daha düşük olan faktörler ise sırası ile “özsaygı” ( =75.00), ve “bedensel iyilik” ( =69.94) olmuştur. KINDL toplam puan ortalaması ise ( = 79.10)’dur. Ebeveynlerin çocuklarının yaşam kalitelerine yönelik görüşleri (genel ölçek puanları) çocukların cinsiyeti, yaşı ve ailenin sahip olduğu çocuk sayısına göre istatistiksel olarak önemli bir farklılık göstermemiştir (p>0.05). Araştırmadan elde edilen sonuçlar okul öncesi eğitim almış ve almaya devam eden sağlıklı çocukların yaşam kalitelerinin ne düzeyde olduğunu ve nelerden etkilendiğini göstermesi ve alınacak önlemlerle ileriki dönemlerde yaşanacak olan yaşam kalitesi sorunları üzerinde azaltıcı etkisi olması açısından önemlidir.

Thus this study aims to investigate life quality of healthy children at the age group of 4-7 years who received/still receive pre-school education according to their parents’ views by means of general life quality criteria. This is a descriptive research. The study group included parents of 78 healthy children between the ages of 4-7 years who received or still receive pre-school education. “KINDL”4-7 Age Family Form was used to collect data as parents would assess life quality of their children indirectly.
SPSS 15.0 package program was used to analyze the data. Mann-Whitney U Test and Kruskal-Wallis H Test were used to determine whether there is a difference between scale scores related to socio-demographic features. According to parents’ views, the factors on which children have highest life quality are “family” ( =83.21), “kindergarten” ( =82.82), “emotional well-being” ( =81.99), “social relationships” ( =81.67), respectively. The lowest factors are “self-esteem” ( =75.00) and “physical well-being” ( =69.94), respectively. Total score average of KINDL is ( = 79.10). Parents’ views about life quality of their children (general scale scores) do not statistically significantly differ by gender and age of children and children number in family (p>0.05). Results which obtained from the research is important in the sense tahat to show what is the level of healty children wcich taken pre-scholl education and continue to take. And what they are affected. And then in the sense that to the effect of reducing in the problems of life quality which will be lived at next time.

Bir Türk edebiyatı tarihi yazmak, Türk edebiyatı ile meşgul olanların gündemine girdiği günden itibaren, eksiksiz bir Türk edebiyatı tarihi yazmanın mümkün olup olmadığı meselesi tartışma konusu olmuştur. Türk edebiyatını ne zamandan başlatmak gerektiği mevzusu tartışılan meselelerin başında gelmiştir. Bir diğer mesele ise, Türklerin yayıldıkları coğrafi alanın büyüklüğü sebebiyle, temas ettikleri çok farklı kültürlerin ve dolayısıyla etkisi altına girdikleri dinler ile felsefelerin Türk edebiyatı üzerindeki etkilerini layıkıyle tahlil edip anlayabilmek olmuştur. 19. yüyılın sonlarından itibaren ve bilhassa 20. yüzyıl boyunca, Türk dünyasında meydana gelen siyasi gelişmeler neticesinde, Türk edebiyatının eskiye nazaran çok daha fazla çeşitlilik ve bölünmüşlük arz etmesi, edebiyat tarihçisinin işini oldukça zorlaştırmaktadır.

It has been a matter of discussion whether it is possible to write a complete history of Turkish literature since the first day the subject of writing a history of the Turkish literature has been brought to the agenda of Turkish men of letters. The date, which the Turkish literature should be started with, has been one of the main controversial issues. Another issue has been to analyze and understand adequately the extend of the influence of different cultures and consequently religions and philosophies on Turkish literature, which has been entailed by the mightiness of the geographical area on which the Turks live. The fact that, when compared to the past, the Turkish literature poses much more diversity and disunity as a result of political developments since the end of the 19th century and particularly during the 20th century complicates the issue further for the historian of Turkish literature.

Bu araştırmada, Sosyal Bilgiler 6 ve 7. sınıf öğretim programında yer alan kültürel mirasa duyarlılık değerinin sekizinci sınıf öğrencileri tarafından nasıl algılandığının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda; öğrencilerin ilgili değere ilişkin geliştirdikleri metaforlar, çizdikleri resim/karikatürler ve o değere ilişkin öğrencilerle yapılan yarı yapılandırılmış görüşmeler incelenmiştir.
Nitel araştırma deseninde tarama modelinde gerçekleştirilmiş olan araştırmada, üçgenleme şeklinde veri toplamaya uygun olarak nitelendirilen nitel araştırma teknikleri (mecazlar yoluyla veri toplama, yarı yapılandırılmış görüşme ve doküman analizi) birlikte kullanılmıştır.
Araştırmanın çalışma gurubu; Türkiye İstatistik Kurumu’nun (2012) sosyo-ekonomik düzey (SED) verileri göz önünde bulundurularak, 2011-2012 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Ankara ili merkez ilçelerden üst, orta ve alt SED’e sahip yerleşim yerlerinde maksimum çeşitlilik örnekleme yöntemiyle seçilmiş olan dokuz ilköğretim okulunda çalışmaya katılım gösteren 602 (317 kız-285 erkek) sekizinci sınıf öğrencisinden oluşmaktadır.
Katılımcılardan elde edilen verilerin çözümlenmesinde ve yorumlanmasında içerik analizi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda;
SED farkı gözetilmeksizin katılımcıların büyük bir çoğunluğunun kültürel mirasa duyarlılığı; “koruyan-kollayan” ve “dış etkenlere karşı koruduğu ve insanı aydınlattığı” şeklinde algıladıkları ve kültürel mirasa duyarlığın “gösterilen öneme ve duyarlı olmaya bağlı olduğuna” yönelik algılara sahip oldukları görülmektedir.

The purpose of this study was to determine how 8th grade students perceive values such as being sensitivity to cultural heritage which were involved in social sciences teaching program for 6 and 7th graders. Therefore, metaphors and pictures/cartoons that students formed and drew for each of the values and interviews conducted with students about the related value were examined.
This qualitative study designed in survey model used data research techniques such as collecting data via metaphors, semi-structured interview, and document analysis under triangulation method.
Considering the data supplied by Turkish Statistical Institute (TES) about Socio-Economic Status (SES), a total of 602 (317 female - 285 male) 8th graders chosen by maximum variation sampling method from 9 primary schools located in low, middle, and high socio-economical areas of central districts of Ankara participated in the study.
Content analysis was conducted to analyze and interpret the data of the study. Results demonstrated that;
Without regarding the difference of SES, nearly all of the participants stated that they perceived sensitivity to cultural heritage as "something protecting" and "something protecting against external factors and illuminating people". They also perceived that cultural heritage "depends on the importance that people give and their sensitivity".

Bu araştırmada; bir seramik kenti olan Çanakkale’nin, sahip olduğu doğal hammadde kaynaklarının, düşük dereceli seramik sırlarında (1020 oC) kullanılabilirliğinin tespiti yönünde çalışılmıştır. Bu konuda teorik araştırmaların yanı sıra laboratuar çalışmaları yapılmıştır. Hazırlanan çömlekçi sırlarının, özellikle yerel çömlekçilerin de kullanabileceği niteliklerde olması amaçlanmıştır. Bunun için Eceabat yöresi kilinin hem çamur bünyede hem de sır yapıcı hammadde olarak kullanılması üreticilere ekonomik bir imkân sağlayacaktır. Öte yandan Ezine yöresine ait kalsit ve Atikhisar kilinin kullanımı, yerel kaynakların kullanımı adına önemli bir değerdir. Çalışmadan elde edilen sonuçların, pratik alanda KOBİ ler tarafından kullanılabilirliği, Üniversite-Sanayi ilişkisi adına da önemli bir adımdır.

In this research, we aimed to work on the the probability of the usage of low fired ceramic glazes (1020 OC) as natural raw material of Çanakkale, the renkown city for its ceramic. As well as theoretical research and laboratory studies were studied on this subject. Especially these glazes were planned to have some specialities, which are highly important for native ceramic producers and potters. Because of this, usage of Eceabat clay will be economic solutions, as a flux for glaze and body material. On the other hand, Ezine region calsit and Atikhisar clay also has other properties as a usage of native raw materials. The resaults of the research will be important steps as a relationsip for university and industry.

Şehirsel gelişim ve beraberinde meydana gelen arazi kullanım değişimi planlı ve dengeli gerçekleşmediği zaman birçok problem yaşanmaktadır. Zamanla ortaya çıkmaya başlayan bu problemlere kontrolü güçleşen çevre kirliliği, verimli tarım alanlarının azalması, düzensiz sanayileşme ve şehirleşme örnek olarak gösterilebilir. Son yıllarda hızlı ve dinamik olarak gerçekleşen zamansal değişimi ortaya koyabilmek için uzaktan algılama ve coğrafi bilgi sistemleri kullanılmakta ve birçok dijital değişim izleme metodu geliştirilmektedir. Sınırlı doğal kaynakları koruyabilmek, sürdürülebilir ve doğru planlamalar yapabilmek için gereken alt yapıyı sağlamak amacıyla gelişmekte olan Niğde şehri ve çevresinin zamansal değişimi incelenmiştir. Şehirsel gelişim ve arazi kullanımında meydana gelen değişim raster ve vektör tabanlı değişim analiz metotları kullanılarak belirlenmiştir.

Uncontrolled spatiotemporal changes in large urban areas can produce several problems such as environmental pollution, diminishing valuable agricultural lands; irregular industrialization and urbanization due to number and proportion of residents continue to increase. Recently, to evaluate uncontrolled temporal changes in urban areas, remote sensing and GIS have become important tools, because these techniques allow examination and management large amount of spatial and tabular data which would be impossible using manual interpretation. In this study, to protect limited resources, to prepare sustainable and suitable plans, urban dynamics of the Niğde city was examined and evaluated.

Yayın İlkeleri

Cover and Table of Contents