Cilt: 6 - Sayı: 3
ZEITSCHRIFT FÜR DIE WELT DER TÜRKEN
Makaleler
Bu araştırmada öğretmen adaylarının okul yöneticisi kavramı ile ilgili sahip oldukları algının metaforlar aracılığıyla ortaya konulması amaçlanmıştır. Bu araştırmanın çalışma grubunu Amasya Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde 2012-2013 eğitim-öğretim yılının bahar döneminde ilköğretim bölümünde 3. ve 4. Sınıf ta öğrenim gören öğretmen adayları (n=232) oluşturmaktadır. Araştırma bulgularına göre öğretmen adaylarının okul yöneticisi kavramına ilişkin olarak altmış metafor türettikleri görülmüştür. Bu metaforlar yirmibir kategoride ele alınmıştır. Öğretmen adaylarının en çok yığılma gösterdikleri ilk üç kategorinin sırasıyla; yönlendiren ve yol gösteren olma, yönetim odağı olma ve vazgeçilmez olma kategorileri olduğu görülmüştür.
This research aims to reveal the perception of preservice teachers towards the concept of administrator through metaphor. The study group of the research consists of preservice teachers (n=232) studying in the 3rd and 4th grade of the department of primary education in the Faculty of Education, Amasya University in the 2012-2013 academic year. The findings of the research reveal that the preservice teachers created sixty metaphors about the concept of administrator. These metaphors are categorized under twenty-one groups. The highly accumulated categories are Guiding and Directing, Being the Administrative Focus and Being Indispensable, respectively.
Bu makale göçmen Türk yaşamında müzik zevkinin geçirdiği dönüşümleri, amatör müzisyenliği ve düğün ve türkü barlar özelinde eğlence ortamlarını konu almaktadır. Bu bağlamda ilk olarak halk müziğinden başka bir tür bilmeyen Türk göçmenlerin müzik seçeneklerinin nasıl hemen her türe yayılacak kadar genişlediği ve buna sebep olan başlıca etkenler anlatılacaktır. Daha sonra göçmen müzik yaşamında geleneksel türlerin korunması ve dolaşımı açısından önem taşıyan derneklerin kurs ve koro faaliyetleri irdelenecek son olarak ise derneklerle başlayan amatör müzisyenlik deneyiminin düğünler ve daha sonra eğlence mekânları ile nasıl bir ek gelir uğraşına dönüştüğü, bu farklı mekânlardaki deneyimin ortak yönleri ve geleneksel eğlence mekânlarından türkü barlar ve buradaki müzisyenlik deneyimi ele alınacaktır.
This article investigates transformations of music taste, amateur musicianship and entertainment places in the concept of Turkish wedding and Türkü bars in Turkish migrants life. Within this concept firstly, how music alternatives of Turkish migrants who dont know any kind of music except Turkish folk music before expand to contain all music speciesare examined. Secondly chorus and music courses of cultural associations which are important for maintain and circulation of traditional music species are illustrated. Finally how amateur musicianship experience which starts in associations transform a source of additional income with weddings and entertainment places, common aspects of music experinences in these places and türkü bars which are tradational entertainment places and experience of musicianship in these places are explained.
Bu çalışma ile toplumun her açıdan gelişimi için zaruri olan sosyal sermaye ve karşılıklı ilişkilerde ilişkiler ağını düzenleyerek belirli bir form haline getiren mütekabiliyet kavramlarının birbirleri üzerindeki etkilerini ortaya koymak amaçlanmıştır. Çalışma kapsamında öncelikle sosyal ağlar olarak da ifade edebileceğimiz sosyal sermaye olgusu gerek ortaya çıkışı gerekse de kaynakları bakımından irdelenmiş, sonrasında da mütekabiliyet kavramı bir çok açıdan ele alınarak farklı disiplinlerle ilişkileri üzerinde durulmuştur. Son bölümde mütekabiliyet ilkesi ile sosyal sermaye kavramı arasındaki ilişki ve mütekabiliyet ilkesinin sosyal sermayenin verimliliği üzerine etkileri tartışılmıştır.
In this study two concepts, social capital and reciprocity principles, have been introduced and their reciprocal relationship and affects also been discussed. Social Capital, an indispensable notion for the development of society from all aspects has a close relationship with reciprocity principle which regulates and forms relationship webs. In this study we firstly examined both from emergence point and sources of social capital concept which can also be entitled as social webs. Afterwards reciprocity principle's relationships with varied diciplines has been dialed. Finally, by indicating the relationship between reciprocity principle and social capital, reciprocity principle's affects on social capital's prolificacy has been discussed.
Bu çalışmada, Çağdaş Türk edebiyatının klasikleri arasında sayılabilecek nitelikte olan Sabahattin Ali'nin "Kürk Mantolu Madonna" eseri ile Çağdaş Alman Edebiyatının önemli eserlerinden biri olan Max Frisch'in "Çarpık Sevda" eseri üzerinde çalışılacaktır. İki farklı kültüre ve edebiyata ait bu eserlere yönelik gerçekleştirilen çalışmanın amacı, iki eserdeki Walter und Raif adlarındaki iki ana karakteri ve Maria ve Hanna adlı kadın yan karakterleri içinde bulundukları topluma ve kendilerine yabancılaşmaları bağlamında karşılaştırmaktır. Bu iki ana karakter arasındaki ortak ve farklı yönler toplumsal ve kişisel yabancılaşma duygusu bağlamında karşılaştırmalı edebiyat bilimi kriterlerince toplumbilimsel inceleme yöntemi çerçevesinde değerlendirilecektir ve bu iki eserin günümüz toplumundaki bireyin içine düştüğü yabancılaşma sorununu ne derece yansıttığı saptanmaya çalışılacaktır.
In this study, we examine Sabahattin Ali's "Kürk Mantolu Madonna", one of the most important literary classics of Contemporary Turkish Literature, and Max Frisch's "Homo Faber", a famous novel in Contemporary German Literature. The main purpose of this study on these works which belong to Turkish and German cultures is to evaluate the characters related to their social and personal alienation. Therefore we carry out our analysis in line with the similarities and differences between main characters named Raif and Walter and between female characters named Maria and Hanna in terms of the criteria of Comparative Literature by sociological criticism. As a conclusion, we reach the conclusion that, both the works reflect the alienation of human being in the society.
İnsana ve kaliteli eğitime odaklı eğitim kurumları, ilk olarak etik değerleri benimsemek ve bunları davranış haline getirmek zorundadır. Etik liderlik bulunduğu kurumlarda etik değer ve ilkelere dayalı ilişkiyi benimseyen ve bunu önceleyen anlayıştır. Örgütsel bağlık ise örgüt çalışanlarının kurumun hedef ve değerlerini kesin bir inançla benimseme, gönüllü olarak örgütü ileri seviyelere taşımaya çabalama ve bu örgütün üyesi olarak kalmaya devam etme isteğine sahip olma durumudur. Bu çalışmada ortaöğretim kurumlarında görev yapan kurum yöneticilerinin etik liderlik anlayışları ile kurum çalışanlarının örgütsel bağlılıkları arasındaki ilişki incelenmektedir. Liselerde görev yapan öğretmenlerin örgütsel bağlılığa ve okul yöneticilerinin etik liderlik davranışlarına ilişkin görüşleri; cinsiyet, okul türü, mesleki kıdem, branş, aylık gelir, sendika üyeliği değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediği sorusuna cevap aranmıştır. Bu amaçla Bursa ilindeki Anadolu lisesi, meslek lisesi, genel lise olmak üzere üç okulda görev yapan123 öğretmene Etik Liderlik Anketi ile Örgütsel Bağlılık Anketi uygulanmıştır. Elde edilen verilerin analizi sonucunda iklimsel etik davranışları, davranışsal etik davranışlarından anlamlı derecede fazla olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Duygusal bağlılık puanlarının, hem normatif puanlarından hem de devam bağlılığı puanlarından anlamlı derecede yüksek olduğunu (p 0,05)ancak devam bağlılığı ve normatif bağlılık puanları arasında anlamlı fark olmadığını (p>0,05) göstermiştir. Araştırmada; okul yöneticilerinin orta düzeyde etik liderlik davranışı sergiledikleri, öğretmenlerin yüksek düzeyde örgütlerine bağlılıkta bulundukları sonucuna ulaşılmıştır.
Educational institutions must adopt ethical values and turn these into behavior. Ethical leadership is adopting relationship based on the principles of ethical values and preceding this understanding in their institutions. In addition, it is inevitable to regard the spiritual elements providing organizational commitment of employees. In light of ethical values, the school administrators' following a healthy method towards teachers will improve teachers' organizational commitment. In this study, the relationship between the ethical leadership understanding of administrators who serve at secondary education institutions and the institution employees' organizational affiliations are being examined. It'sbeing triedtocheckout the relationship between school managers' ethical leadership understanding and application degree of this understanding in their institutions and the level of institutionemployees' organizational commitment. Do the high school teachers' opinions of organizational commitment show a meaningful difference according to gender, type of school, seniority, branch monthlyincome, the trade union membership of variables? Do high school teachers opinions towards the ethical leadership skills represented by school administrators, show a meaningful difference according to gender, types of school, seniority, branch monthly income ,the trade union membership of variables? Is there a relaitonship between school managers ethical leadership understanding and teachers' organizational affilications? The sample of the study was 123 teachers working in anatolian, vocational and general high schools in Bursa. Emotional commitment scores were significantly higher than both normative scores and ongoing loyalty scores (p 0,05) and it showed that there is no difference between ongoing loyalty and normative commitment scores (p< 0,05). In the research, it has been reached a conclusion that school administrators have applied a moderate leadership behavior but the teachers participating in the research with a high level of commitment to their organizations. It has also been reached a coclusion that school administrators' ethical leadership understanding has affected teachers' organizational commitments in different levels.
Park ve bahçeler, tarih boyunca kültürel iletişim ortamları yaratan, sanatsal ve estetik bilincin yaygınlaştırılması ve ekolojik dengeyi koruma bilincinin geliştirilmesini sağlayan, insanların şehrin kalabalık ve sıkıntı verici havasından kurtularak doğa ile baş başa kalmasına olanak veren önemli mekânlar olmuştur. Bu mekânlarda doğa ile iç içe geçmiş tasarımlar ve sanatsal çalışmalar günümüzde büyük önem kazanmaktadır.
1960 yılından günümüze değin park ve bahçe seramiklerinin yaygın ve gelişmiş halde kullanımını, dünyanın birçok ülkesinde çeşitli amaçlar için yapılmış örneklerini görmemiz mümkündür. Günümüzde ülkemizde ve dünyada halen birçok seramik sanatçısı park-bahçe seramikleri adına; gerçekçi, stilize veya soyut heykeller, anıtlar, oturma bankları, duvar panoları, kuş evleri, havuzlar, çeşmeler ve fıskiyeler gibi günümüz mimarisi, iç mimari, peyzaj mimarisi, şehir ve bölge planlaması alanlarını destekleyen fonksiyonel ve dekoratif amaçlı seramikler üretmektedir.
Ülkemizde Avrupa ülkelerindeki kentlere oranla; İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük şehirlerin dışında park ve bahçe seramikleri üretimi oldukça yetersiz durumdadır. Tabi bu bağlamda Eskişehir'i ayrı tutmak gerekir. Eskişehir; Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Bilgehan Uzuner'in düzenleyicisi olduğu ve 2001 yılından beri süregelen Uluslararası Pişmiş Toprak Sempozyumlarında üretilen seramik eserler ile park-bahçelerini ve birçok kamusal alanını donatmış bir sanat şehridir.
Parks and gardens are always the important places for us. During our history, they have creatured the culturel communication environments, universalizing the artistic and aesthetic consciousness, enabling to develop the protecting awareness of the ecological balance, helping people getting rid from crowded cities and distressing mood and have enabled to stay cheek by jowl with the nature in this places, the designs entwined with nature and artistic works are now a days very important.
We are able to see the use of the common and advanced form of parks and gardens from 1960 to the present and their examples made for various purposes in many countries of the world. Today, in our country and around the world, a lot of ceramic artists have been still producing realistic, stylizedor abstract sculptures, monuments, benches, wallboards, birdhouses, pools, fountains and waterjets on behalf of park-garden and these ceramics support contemporary architecture, interiordesign, landscape architecture, urban and regional planning areas and these are functional and decorative ceramics.
In our country, compared to cities in other European countries, the production of the ceramics such as parks-gardens are insufficient except for big cities such as İstanbul, İzmir, Ankara. But in this context Eskişehir has a privileged place. Eskişehir is a city of art. Because the city has ceramic works, having been produced in the International Terra Cotta Symposium since 2001 and the city has been decorated these ceramic Works in many public gardens and parking area. This symposium has been arranged by Eskişehir Anadolu University Faculty of Fine Arts Professor Bilgehan Uzuner.
The aim of this paper is to analyze Turkish national and military culture in the context of Korean War. The Korean War is the first international military contribution of modern Turkish Republic and Turkish Armed Forces. This was the first contact with other countries' and cultures' armies since the foundation of the modern republic. Following the war Turkey joined to NATO and became a certain member of western block of cold war era. Turkish troops' efforts and involvement in the Korean War did not only contribute to independence of Korea but also contributed to the world peace. Turkish military has a cultural background, which mainly stems from sociological and managerial characteristics of Turkish national culture. In this study an analysis of Turkish military culture is made within scope of Korean War according to Hofstede's (1980) four cultural dimensions.
Globalization, in its simple terms, has tended to be seen as a process in which economic unification of the globe comes into being through the integration national economies under a single grid of market. Rather than viewing globalization in merely economic terms, this article first aims to reconceptualize globalization in its broader sense as a multidimensional social process by looking into the various dimensions of globalization in the light of what Tomlinson (1999) calls complex connectivity. In doing so, this study secondly intends to critically examine two widely accepted and interrelated notions; (1) globalization, as a phenomenon, primarily associates with the economic integration of national economies into a single world market, operating in compliance with the creed of capitalism; and (2) globalization, in its cultural sense, refers to hegemonic domination of the West on the rest of the world appearing in the form of "cultural imperialism" or "Americanization". To put it in an argumentative way, the article suggests that globalization does refer neither to the march of capitalism as an all-embracing economic system on a global scale nor to a new version of cultural imperialism signalling the convergence toward common set of cultural traits and practices, goes under the name of Westernization or Americanization.
19. yüzyılın ortalarında başlayan Batılılaşma/yenileşme safahatının, Türk modernleşmesinin köklü temelleri 1923-1938 yılları arasında atılmış olmakla birlikte Batılı sosyal, siyasal ve kültürel normların tüm toplum katlarına ulaşması bakımından en önemli dönem, ikinci dünya savaşı sonrasında başlayan ve 1980 yılında soluklanan dönemdir. Sayısız sosyal ve siyasal olayın yaşandığı bu süreçte; çok partili hayata geçilmesi, Batılı uluslarla ittifaklar yapılarak siyasal, sosyo-ekonomik ve kültürel temasların artırılması, 1960 ihtilalinin ardından özgürlükçü bir anayasanın yapılması gibi etkenlerle başta 'kamusal irade' tarafından programlanan ve uygulanan 'yenileşme arzuları' artık bu yıllarda 'birey'in tercihi ve hakkı olarak görülmeye başlanmıştır. Bu çerçeve de geleneksel sistem ve aidiyetlerine sıkı sıkıya bağlı eski kuşak sanatçıların yaptıkları hatalara düşmemek için resim alanındaki sanatçılar da, oluşan bu 'yeni' 'kültürlenme sürecinden' (en/acculturation) yararlanarak 'yeni eğilimler' ve 'kavramsal arayışlar' içine girmişlerdir. Bu makalede, Türk toplumunda derin izler bırakmış iki ihtilal arasındaki süreçte, Türk ressamının yaratıcı dinamikler geliştirme ve 'yeniyi' arayışından söz edilmeye çalışılmıştır.
Although the rooted/radical basis of the Westernization/innovation phase, meaning the Turkish modernization, which starts in the middle of the 19th century, has started between 1923-1938, the period starting from the end of the second world war and respired in 1980 is the most important period on account of the Western social, political and cultural norms reaching to all of the layers of the community. During this process in which countless social and political events have happened; The 'desire for innovation' programmed and practiced by the 'public will power' has started to be seen as the choice and the right of the 'individual' during these years with the factors such as increasing the political, socio-economic and cultural interactions by establishing alliances with Western nations and making a liberal constitution after the 1960 revolution. Within this frame, the painting artists have entered into these 'new trends' and 'conceptual pursuits' by benefiting from this formed 'new accultration process', by doing so that they don't fall to the same mistakes like the old generation artist who are tightly connected to the traditional system and belongings. With this article, the Turkish painter's developing new creative dynimics and their pursuit of the 'new', during the process between the two revolutions which left deep traces on the Turkish community will be held.
Kültürel farklılıkların yer aldığı okul ortamında öğretmenlerin öğrencilerine ilişkin kültürel farklılık algıları ve duyarlılıkları eğitimde adaletin ve eşitliğin sağlanması, kültürel çatışmaların önlenmesi ve kültürlerarası iletişim verimliliği açısından önemlidir. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin öğrencilerine ilişkin neleri kültürel farklılık olarak algıladıklarını ve kültürlerarası duyarlılık düzeylerini incelemektir. Araştırmanın çalışma grubunu 2013-2014 eğitim-öğretim döneminde Kocaeli, Çayırova'da kamu ilkokullarında görev yapmakta olan 286 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada karma araştırma modeli kullanılmıştır. Araştırmanın nicel verileri ''Kültürlerarası Duyarlılık Ölçeği'' (Chen ve Starosta, 2000) kullanılarak toplanmıştır. Nicel verilerin analizinde aritmetik ortalama, t testi ve ANOVA testi kullanılmıştır. Araştırmanın nitel verileri ise "Öğrencilerinize ilişkin neleri kültürel farklılık olarak düşünmektesiniz?" şeklinde oluşturulmuş olan açık uçlu soruya verilen yanıtlardan elde edilmiştir. Nitel verilerin çözümlenmesinde içerik analizinden yararlanılmıştır. Araştırma sonucunda öğretmenlerin kültürlerarası duyarlılıklarının yüksek düzeyde olduğu görülmüştür. Ayrıca sınıf öğretmenlerinin kültürel farklılık algıları içerisinden en dikkat çekenin "dilsel farklılıklar" olduğu saptanmıştır.
The teachers' perception of cultural diversity is important to provide justice and equality in education, prevent the cultural conflicts and communication productivity of interactions in schools that there are cultural differences. This study aims to determine primary teachers' perception of cultural diversity and observe teachers' levels of "intercultural sensitivity" in relation to their students.
The working group in this research is 286 primary teachers who work public schools province of Kocaeli (Çayırova) in 2013-2014 acedemic year. The mixed model is used. The research data was collected by using the "İntercultural Sensitivity Scale" (Chen and Starosta, 2000). It is used t-tests, test of ANOVA and arithmetic average for composing quantitative data. The qualitative data was collected by using the teachers' answers that " What do you think the cultural differences of students?". It is provided content analysis for qualitative data. It is seen that the teachers' intercultural sensitivity is high. Morever ''differences of languages'' are the most striking the perception of primary teachers' cultural differences.
Müzik eğitimi veren kurumlardaki eğitimin en temel ve en önemli boyutunu çalgı eğitimi ve öğretimi oluşturmaktadır. Keman eğitimi ise hem kemanın etkili sesi, geniş kullanım alanı, zengin repertuarı, hem de her türlü müziğin icrasında kullanılabilmesi özelliğiyle, çalgı eğitimi içerisinde önemli bir işleve sahiptir. İşte bu öneminden dolayı bu çalışmada keman eğitiminin önemli bir boyutunu oluşturan yay tekniklerinden martele çalma tekniği ele alınmış ve bu tekniğin öğretilmesinde Türk halk ezgilerinin kullanılma yöntemleri araştırılmıştır. Bunun için çok sayıda halk ezgisi incelenmiş ve martele tekniğine uygun olduğu düşünülen üç ezgi örneklem grubu olarak seçilmiştir.
Musical instrument eduction is the most essential and important component of music education in instutions. The violin's touching sound, wide area of utilization in music education and rich repertoire make violin education have an important function in instrument education. Therefore, in this study, the spicatto technique - being one of the impotant techniques in violin - is addressed and utilization of Turkish folk tunes in teaching spiccato technique in violin is investigated. Among a large spectrum of folk tunes, three which are considered convenient for teaching spiccato technique are selected as sample of this study.
Türkiye, Dünya'daki son gelişmeler ve ülkenin sosyal-ekonomik gelişiminin meydana getirdiği yeni şartlar nedeniyle bir yandan "göç alan" diğer yandan ise gelen göçmenlere "geçiş alanı" yaratan bir ülke konumuna gelerek daha kalıcı bir göçmen nüfusa ev sahipliği yapar hale gelmiştir. Bu yönde, yakın gelecekte uluslararası göç meselesiyle çok daha fazla uğraşmak durumunda kalacak olan Türkiye'de insanların bugünden göç, yabancı göçmen, mülteci, sığınmacı meselesine bakışları önem arz etmektedir. Dolayısıyla, bu makalede Dünya'da ve Türkiye'de göç, yabancı göçmen meselesine bakış noktasında ipuçları sunan birtakım araştırma verileri ve özellikle bugün için yoğun bir Suriyeli mülteci akınıyla karşılaşan Türkiye'de "internet temelli bazı blog ve forum ortamları"nda mültecilere yönelik inşa edilen tutumların somut söylemlere yansıma şekline dair bazı örneklerin birlikte değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu yönde yabancı göçmenlerin ve özellikle de son dönemdeki Suriyeli mültecilerin konumlarının yerel halktaki yansıma biçimlerine odaklanılarak, Türkiye'de insanların göç ve yabancı göçmen, mülteci meselesine nasıl yaklaştığı, söz konusu olgunun toplumda yarattığı algıların ne boyutta olabileceği irdelenmeye çalışılmıştır.
Because of the recent developments in the World and the new requirements of the country's social-economic developments, Turkey came to the position which creates a "transit area" to immigrants and on the other hand "migration-receiving" country. Therefore, Turkey become a hosting of a more permanent immigrant population. In this regard, Turkey will have to deal with the issue of international migration in the near future much more. Thus, it's important how the people evaluate the issue of immigration, foreign immigrants, refugees and asylum seekers today. Hence, in this article, some research results which offering some tips to how the people evaluate the issue of immigration and foreign immigrants in the World and Turkey have been analyzed. In addition, some examples of the concrete discourse and actions in some internet-basedmediablogand forum which reflects theattitudes of the people constructing towards the refugeesin Turkey which faced with a heavy influx of Syrian refugees today is examined.In this respect, it's focused on the issue of how the local community affected by the Syrian refugees. Therefore, the issue of how the people evaluate the immigration, foreign immigrants and refugees in Turkey and the perception in society created by these phenomena is tried to be examined.
Bu çalışma, Türk milliyetçisi üniversite öğrencilerinin dünya görüşlerinin nasıl ve hangi unsurların etkisiyle oluştuğunu, ne şekilde geliştiğini ve milliyetçi düşünceyi karşıtlıklar üzerinden nasıl kurguladıklarını belirlemeyi amaçlamaktadır. Araştırma, nitel araştırma desenlerinden biri olan olgu bilime göre yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu, ölçüt örnekleme yoluyla seçilmiştir ve 18-23 yaşları arasındaki 8 kız ve 8 erkek üniversite öğrencisi ve mezunundan oluşmaktadır. Yarı yapılandırılmış görüşme formu yoluyla toplanan veriler tümevarımsal bir süreç izlenerek kodlanmıştır. Türk milliyetçisi üniversite öğrencilerinin milliyetçi görüşü benimsemelerinde aileleri, bulundukları çevre ve öğrenim gördükleri üniversite etkili olmaktadır. Türk milliyetçisi üniversite öğrencilerinin sosyal mekân, alışveriş ve evlilik tercihlerinde milli ve manevi değerlerinin ön plana çıktığı tespit edilmiştir. Araştırmanın bulguları Türk milliyetçisi üniversite öğrencilerinin görüşlerini bölücü olarak nitelendirdikleri karşıt görüşler üzerinden geliştirdiklerini ortaya koymaktadır.
This study aims to probe how and by which facts the world-views of Turkish nationalist university students are formed, in what way they improve and how these students build nationalist thoughts through oppositions. The study was designed as a phenomenological study which is one of the qualitative research models. The study group of the study was chosen through criterion sampling and it consists of 8 female and 8 male university students and graduates aged between 18 and 23. The data gathered via a semi-structured interview form were coded by following an inductive process. Turkish nationalist university students' families, environments in which they live and universities in which they study have an impact on their adoption of nationalism. It is also determined that national and moral values of Turkish nationalist university students come into prominence in their social place, shopping and marriage choices. The findings of the research present that Turkish nationalist university students improve their views through the opposing views that they qualify as separatist ones.
Kentlerdeki çarpık yapılaşma ve yarattığı sorunların çağdaş şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına uygun olarak yeniden yapılandırılmasını sağlamak üzere kentsel dönüşüm projeleri gündeme gelmiştir.
Kentsel gelişmenin toplumsal ekonomik ve mekansal olarak yeniden ele alındığı ve kentteki sorunlu alanların sağlıklı ve yaşanabilir hale getirilmesi için yıkıp yeniden yapma, canlandırma, sağlıklaştırma veya yeniden yapılandırma için proje üretilmesi ve uygulama yapılmasıdır. Özetle kentsel dönüşüm bir kentin dokusun bozan sorunların giderilmesi anlamına geliyor. Gecekondu dönüşüm/kentsel yenileme projelerinde "kent içinde kaçak yapılaşma alanları ile ekonomik ömrünü doldurmuş bulunan alanların gerekli tüm kentsel ve sosyal donatı hizmetleri getirilerek olası tüm doğal afet riskleri de göz önünde bulundurulacak şekilde yeniden imar standartlarına uygun bir şekilde yapılandırılması" amaçlanmaktadır.
Kentsel dönüşüm, kent yoksullarını mülksüzleştirme ve yerlerinden etme pratiğine dönüşmemelidir; bu kaynak aktarımı, alt gelir gruplarının mekanları olan çöküntü alanları ile enformel yerleşimlerin kentsel dönüşüm yoluyla tasfiyeleri ve arazilerinin pahalı projelere açılmaları üzerinden yürümemelidir (Harvey 2008).
İstanbul'da kentin içindeki yıpranmış tarihi alanlar (Sulukule, Tarlabaşı, Fener, Balat, Ayvansaray, Tokludede Türk Mahallesi vb.) ile gecekondu bölgeleri (Küçükçekmece Ayazma, vb.) kentsel dönüşüm yoluyla tasfiye edilmektedir. Süreç, yerel yönetimler ve TOKİ işbirliğinde yürütülmektedir.
Çalışmada Türkiye'de kentsel dönüşüm süreci değerlendirilerek İstanbul kentindeki kentsel dönüşüm projeleri incelenmeye çalışılacaktır.
Urban renewal projects have become a current issue to restructure the irregular formation and the problems resulted in those cities in accordance with contemporary city planning principles.
Urban renewal is to re-handle city development socially, economically and spatially and to produce projects and practice those projects to destroy and reconstruct, to renew, to render well being or to restructure the problematic areas in the city by turning them into a healthy and inhabitable place. In brief, urban renewal means to solve the problems that damage the form of a city. In squatter renewal/city reformation projects, it is aimed to reform the illegal housing areas and economically out of date areas by supplying necessary municipal and social outfitsby regarding all possibilities of natural disasters and correspondingly to the standards of public improvements.
Urban renewal should not become a practice of dispossession of the poor in the city. That source transmission should not supported by elimination of the collapse and informal areas of low-income groups and should not be performed via opening those areas for expensive projects in terms of urban renewal.
In İstanbul, off condition historical places (Sulukule, Tarlabaşı, Fener, Balat, Ayvansaray, Tokludede Turkish district etc.) and squatter areas (Küçükçekmece, Ayazma, etc.) are being discharged via urban renewal. This process is carried out by local authorities and TOKİ.
In this study, urban renewal process will be examined and urban renewal projects in İstanbul will be analyzed.
Kitap Tanıtım
Sunuş
Yayın İlkeleri
Cover and Table of Contents