Cilt: 9 - Sayı: 2

ZEITSCHRIFT FÜR DIE WELT DER TÜRKEN

Ağustos 2017

Cilt: 9 - Sayı: 2


Sayı Dosyaları:

Makaleler

Sunuş

Bütün insanlığın tanıdığı ve ünü Türk kültür coğrafyasının dışına taşan Nasreddin Hoca, yaşadığı dönem ve günümüzde oluşturduğu etki ile varlığını her zaman hissettirmektedir. Aradan asırlar geçmiş olmasına karşın, günümüzde etkisini hissettiren ve evrensel bir kimlik oluşturan Nasreddin Hoca, yedi yüz yıllık zaman diliminde kuşakları birbiriyle kaynaştıran, kıvrak zekâsıyla güldürürken düşündüren bir bilgedir. Türk kültürünün önemli simalarından biri olan Nasreddin Hoca’yı daha iyi tanımak ve anlamak için onu merkeze alan anlatımları çözümlemek gerekmektedir. Batılı anlamda Türk tiyatrosunun Şinasi’nin “Şair Evlenmesi” ile başladığı kabul edilse de Osmanlı sınırlarının dışında Türkçe yazılmış tiyatro eserlerinin varlığı bilinmektedir. Bu eserlerden biri ve belki de en önemlisi “Nasreddin Mansıbı” adlı tiyatro eserdir. Eserin yazarı ve yazıldığı tarih kesin olarak bilinmemektedir. Konu olarak Nasreddin Hoca’yı alan eserin yazılış gerekçesi tam olarak kestirilememekle birlikte, Türkçe’nin söz varlığı ve güzelliklerini Nasreddin Hoca bağlamı ile ele alması bakımından çeker. Eserde, Nasreddin Hoca fıkraları arka arkaya getirilip basit bir olay örgüsü ile birbirlerine eklenmişlerdir. Oyunun konusu Konya’da geçmektedir. Konya’ya atanan bey, müderrislik makamına birini atamak ister. Adaylardan biri yoksul Nasreddin Hoca, diğeri de varlıklı ve hilekâr Uzun Osman’dır. Sonunda Uzun Osman’ın bütün hilelerine karşın müderrislik makamı Nasreddin Hoca’ya verilir. Bu görevi almasında Hoca’nın söz ustalığı ve nüktedanlığı önemli rol oynar. Aslında bey bu makamı, “sarığı en büyük” ve hediyesi en makbul olan adaya verme niyetindedir. Oyunun en önemli özelliği, Batı tiyatrosunun teknik özellikleri ile geleneksel Türk tiyatrosunun anlatma geleneğini ustalıkla yansıtmasıdır. Bu bildiride, Nasreddin Hoca’yı merkezi alan ve onun etrafında gelişen ve oluşan olayları bir tiyatro eseri kapsamında ele alma gerekçesi, eser kapsamında değerlendirilecektir.

Nasreddin Hodja as an ageless figure for Turkish cultural geography always known by people and his effects still continue for today. Nasreddin Hodja, who has felt his influence and formed a universal identity even though it has passed ages since then, is a philosopher who thinks that his seven-hundred year time period fuses generations with each other and makes him laugh with his witty intelligence.
To understand and recognize him, one of the most important figures of Turkish culture, it is necessary to analyze the narratives/jokes of him. Even though it is accepted that Şinasi of the Turkish theater in the Western sense started with the "Şair Evlenmesi (Poet's Marriage)", the existence of the theater works written in Turkish outside the Ottoman borders is known. One of them is “Nasreddin’s Mansıb”. The date of the writer's writing and the date of his writing is not known precisely yet. Although the reason why for writing on the axis of Nasreddin Hodja can not be fully predicted, the work draws attention to the fact that the Turkic language deals with the beings and beauties of Nasreddin Hodja. In the work, Nasreddin Hodja annexes were added one after the other and these annexes were added to each other by a simple event mesh. The theme of the play is in Konya. The person who is appointed to Konya wants to give one to the muderris (professor). One of the candidates is the poor Nasreddin Hodja, and the other is the wealthy and deceitful Uzun Osman. In the end, despite all the tricks of Uzun Osman, the authority is given to Nasreddin Hodja. Hodja's ingenuity and humor plays an important role in this task. Actually, the bey (the governor) intends to give this authority to the island, which has the largest wax and the most desirable gift. The most important feature of the play is that it reflects the technical characteristics of the Western theater and the tradition of the traditional Turkish theater. In this declaration, the reason why Nasreddin Hodja takes center and develops around him and takes place in a theater piece will be evaluated within the scope of the work.

Hızla gelişen ulaşım ve iletişim araçları dünyamızı küçültmüştür. Diğer ülkelerle bilimsel, siyasal, kültürel ve ekonomik alanlarda görüş alışverişinde bulunmak, ticari ilişkilerini geliştirmek ve iletişim kurabilmek için de yabancı diller öğrenmek bir gereksinime dönüştürmüştür. Buna bağlı olarak bütünleşen dünyada jeopolitik konumundan dolayı Türkiye ve dolayısıyla Türkçe de önem kazanmış, yabancı dil olarak Türkçe öğrenmek isteyenlerin sayısı artmıştır. Aynı zamanda Orta Doğu’dan Türkiye’ye yapılan göçler de Türkçe öğrenme ihtiyacı olan insan sayısını arttırmıştır. Tüm bu sebepler doğrultusunda Türkçenin yabancı dil olarak öğretilmesi konusunda yapılacak çalışmalar önem kazanmaktadır. Bu çalışmanın amacı matematiğin evrensel dilini kullanarak Türkçe öğretimini kolaylaştıracak görsel bir materyal oluşturmaktır. Belirtilen amaçla, bir matematik konusu olan kümeler ile Türkçe cümle yapıları ilişkilendirilmiştir. Çalışmada, öncelikle yapısına göre cümlelerin nasıl sınıflandırıldığı ele alınmıştır. Yapılarına göre cümlelerin sınıflandırılmasında birçok farklı görüş mevcuttur. Bu çalışmada ise yapılarına göre cümleler; basit, birleşik, sıralı ve bağlı cümle olmak üzere dört şekilde ele alınmıştır. Her sınıflandırılan yapıya örnek cümleler verilmiş ve bu örnekler kümeler ile ilişkilendirilerek yapısına göre cümle çeşitleri küme çizimleriyle gösterilmiştir. Böylece, yapıların temelindeki farklılık küme çizimleriyle görsel hâle dönüştürülmüştür. Bu yolla, hem yabancı dil hem de ana dil olarak Türkçe öğretiminde işlevsel, kolaylaştırıcı olarak kullanılabilecek görsel materyaller oluşturulabilecektir.

Rapidly developing means of transportation and communication have reduced our world. It is necessary to learn foreign languages to exchange ideas, to develop commercial relations and to communicate in scientific, political, cultural and economic fields with the other countries. Due to its geopolitical position, the number of people who have gained importance in Turkey and therefore Turkish and who want to learn Turkish as a foreign language have increased. At the same time, migrations from the Middle East to Turkey have also increased the number of people who are in need of learning Turkish. Studies to be done about teaching Turkish as a foreign language gain importance. This study is a descriptive study. In the study, it was aimed to create a visual material for Turkish teaching by associating sentence structures with clusters which are the subjects of mathematics. For this purpose, firstly, the classification of the sentences according to their structure is discussed. There are many different views on the classification of the sentences according to their structure. In this study, there are four kinds of sentences according to structures; simple, unified, sequential and connected sentences. Each categorized structure is given by sample sentences and these examples are associated with the clusters and the types of sentences according to their structure are shown by cluster drawings. Thus, the difference on the basis of the structures has been transformed into a visual state by the cluster drawings. As a result, according to the Turkish structure of sentences are associated with clusters in math as a schematic organizer, are visualized and sentence structures are shown by cluster drawings. In this way, visual materials will be created which can be used as functional facilitators in teaching Turkish as both foreign language and mother tongue.

Diğer derslerdeki başarının anahtarı olarak görülen Türkçe, dil becerilerinin gündelik yaşamın en önemli unsurlarından birisi olarak kabul edilmesi nedeniyle her eğitim aşaması için büyük önem taşır. Sözü edilen önemden ötürü bu dersi verecek olan öğretmenlerin hizmet öncesi eğitimlerinin büyük bir hassasiyet ile planlanmış olması gerekir. Türkçe öğretmenlerinin donanımlı biçimde yetiştirilebilmeleri için bölüm müfredatları kadar önemli olan bir unsur da kabul edilecek öğrencilerin niteliğidir.
Türkiye, eğitim de dâhil olmak üzere çeşitli alanlarda Avrupa Birliği standartlarını yakalamayı hedeflemektedir. Buna bağlı olarak, ülkemizde gerçekleştirilmesi düşünülen öğretmen yetiştirme ile ilgili düzenlemeler konusunda yetkililere ve uzmanlara fikir verebilecek bulguların bir kısmı, Birliğin önde gelen ülkelerinden elde edilebilir.
Araştırma niteliksel veri toplamaya yönelik olup; karşılaştırmalarda yararlanılan sistemler arasındaki ilişkileri saptamaya dayalı olan «tarama modeli» kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, karşılaştırmalı eğitim çalışmalarında yaygın biçimde kullanılan; eğitim sistemlerindeki farklılıkların ve benzerliklerin saptanmaya çalışıldığı yatay yaklaşım benimsenmiştir. Verilerin analizi aşamasında ise, “nitel araştırmalarda bir ya da birden çok araştırmacının ülkeleri araştırıp bilgiler toplaması ve sonrasında bu bilgileri analiz etmesi” olarak tanımlanan safari yönteminden istifade edilmiştir.
Araştırma sonucunda Almanya, Fransa ve İngiltere’de ana dili öğretmeni adaylarının ilgili yükseköğretim programlarına başvurduklarında, gerekli görülen kabul koşullarının ülkemizdekinden daha çeşitli olduğu tespit edilmiştir. Türkiye’de ise Türkçe eğitimi bölümlerine öğrenci kabulünde YGS ve LYS sonuçları tek kriter olarak kabul edilmekte; bu yüzden öğretmen adaylarının niteliğiyle ilgili sorunlar yaşanabilmektedir.

Turkish, that is seen as the key of success at the other lessons, has great importace for every stage of education. Due to the importance that is mentioned, it is essential that pre-service education of Turkish teachers has to be planned with great precision. To train equipped Turkish teachers, quality of students which are enrolled, is important as much as program curriculums.
Turkey aims to reach the standarts of Europen Union in various fields that includes education. Accordingly, some of the findings that can give opinion to authorities and experts about regulations of teacher training which are tought to be realized in our country, can be optained from leading countries of European Union.
This study focuses on collecting qualitative data. Additionally, this study is carried out using “screening model” which is predicated on determining the relations between systems that are used in comparisons. Besides, the horizontal approach is used in which the smilarities and the distinctness of the education systems are simultaneously determined. In the analysis phase of the data, the safari method is used which is described as “collecting and evaluating data after one or more resarchers investigate the countries in qualitative researches”.
Consequently, it is determined that the native language teacher candidates in Germany, France and England are expected to meet various requirements when they apply the relevant higher education programs compared to our country. Whereas, in Turkey, YGS and LYS results are the only criteria for matriculation in Turkish education departments; thus, qualification problems about the teacher candidates can be encountered.

Arap harfleri dışındaki alfabelerle yazılmış Türkçe metinlere transkripsiyon metinleri denir. Transkripsiyon metinleri denen Türkçe dil malzemeleri Latin, Yunan, Ermeni, Kiril, Süryani, İbrani ve Gürcü vs. alfabeleriyle yazılmışlardır. Bu çalışmada 1869 yılında Almanca yazılmış olan iki transkripsiyon metni ve bunların imla özellikleri tanıtılacaktır. Transkripsiyon metinleri yazıldıkları dönemdeki ve coğrafyadaki Türk dilinin fonolojisi, morfolojisi, sentaksı ve söz varlığı hakkında bilgi vermeleri açısından önemli kaynaklardır. Tespit edilebilmiş en eski transkripsiyon anıtı Codex Cumanicus’tur. Türkiye Türkçesinin tarihi dönemlerine ışık tutan en eski transkripsiyon metni ise 16. yüzyılda yazılmış olan Argenti’ye ait Regola’dır. Günümüzde hala Almanca, Fransızca, İtalyanca ve İngilizce yazılmış yeni yeni transkripsiyon metinleri bulunmaya devam etmektedir. Adolf Wahrmund’un Praktische Handbuch der osmanisch-türkischen Sprache (Pratik Osmanlı Türkçesi El Kitabı) ve P.J. Piqure’nin Grammatik der türkisch-osmanischen Umgangssprache: nebst einem Anhange von einer Auswahl verschiedener Gespräche, Sprichwörter und einer Wörtersammlung in alphabetischer Ordnung: mit genauer Verzeichnung der Aussprache (Günlük Dilde Konuşulan Osmanlı Türkçesinin Grameri / Telaffuzu Tam Gösteren Özlü Sözler, Konuşma Cümleleri ve Alfabetik Hazırlanmış Sözlük İlaveli) adlı eserleri de bu alanda araştırma yapacaklara yardımcı olacak iki eserdir.

Transkription texts called a turkish Works which written without the Arabic alphabet. Turkish language materials so called Transkription texts are wortten whit the alphabet of Latin, Greek, Armanian, Kiril, Assyrian, Jew, Georgian etc. In this paper two transcription texts, which were written in 1869 in German language, and their spelling properties will be introduced. Transcription texts are important sources since they give information about Turkish language phonology, morphology, syntax and vocabulary for the time period when they were written and geography where they were written. The oldest identified transcription is Codex Cumanicus. The oldest transcription which brings light to Turkish language spoken in Turkey is Regola written by Argenti in 16 th century. Nowadays, German, French, Italian and English transcription texts are being still discovered. Adolf Wahrmund’s “Praktische Handbuch der osmanisch-türkischen Sprache” and P.J. Piqure’s “Grammatik der türkisch-osmanischen Umgangssprache: nebst einem Anhange von einer Auswahl verschiedener Gespräche, Sprichwörter und einer Wörtersammlung in alphabetischer Ordnung: mit genauer Verzeichnung der Aussprache” works are useful and benefical works for people who want to study this area.

Deyimler, belirli bir kavramı, duyguyu ya da durumu dile getirmek için birden çok sözcüğün bir arada kullanılmasıyla oluşan kalıplaşmış sözlerdir. Deyimler, bir dilin anlatım yollarını, o dili konuşan toplumun geçmişini, yaşam biçimini, geleneklerini ve çeşitli özelliklerini belirten önemli ipuçları sağlarlar. Yunanistan toprakları içinde yaşayan ve Batı-Trakya Türkleri olarak bilinen Türk topluğunun konuşma dili ve söz varlığı üzerine yapılmış akademik çalışmaların sayısı oldukça azdır. Bu alanda yapılmış ciddi akademik saha çalışmaları bölgenin zengin söz varlığı hakkında bizleri bilgilendirecektir. Çalışmamızda bu bölge üzerine yapılmış beş ayrı çalışmanın söz varlığı bölümleri taranarak bölgedeki deyimler üzerinde yoğunlaşılmıştır.

Idioms are stereotypes, are formed by using more than one word together to put into words a specific concept, emotion or situation. Idıoms give hints about lyrical ways of expression, history of the community, lifestyle, traditions and various features. The number of academic studies on the language and vocabulary of the Turkish community that living in the Greek territories and known as the Western Thrace Turks is very small. Serious academic field work done in this area will inform us about the region's rich vocabulary. In our study, the vocabulary sections of five different studies on this region were scanned and concentrated on the idioms in the region.

Bu makale, Cengiz Aytmatov’ın Dişi Kurdun Rüyaları romanındaki insan ve mekân algısının çağa mahsus edebî, sosyal ve politik şartlar noktasında bir değerlendirmesini içermektedir. Özellikle Aytmatov’un yaşadığı siyasî baskı devri dikkate alındığında, romancının edebî dil yoluyla giriştiği yazınsal mücadele, insanın ve yaşadığı mekânın şartlarına ilişkin birçok problem alanı açığa çıkarmaktadır. Roman dilinde yer alan ifadelerde, Abdias'ın trajedisi ve tahammül etmek zorundan kaldığı dünya, insandaki kötülük probleminin felsefî boyutuyla yakından ilişkilidir. Bu, sadece Abdias'ın değil evrensel insanın problemidir. Yine romandaki kurt ailesinin alegorik anlatımı ve kendi doğal yaşamlarında uğradıkları tehdidin insandan gelişi, üzerinde düşünülmesi gereken farklı bir ontolojik problem olarak ön plana çıkmaktadır. Aytmatov’un anlatımıyla insan ve doğa arasındaki kurgulanan gerilim, bir yanıyla insandaki yozlaşma süreçlerine dikkat çekerken; diğer yandan insan karşısındaki doğanın yanıtsız kalan çaresizliğiyle yakından ilişkilidir. Roman böyle bir açıdan ele alındığında doğal/öz varoluş koşullarından uzaklaşmış, kötürüm hale gelmiş bir dünyanın edebî dildeki yansıması olarak görülebilir.

This article contains a review of Cengiz Aytmatov's novel of human and space perception in the novel The Female Wolf Dreams in terms of literary, social and political conditions. Especially when considering the political pressure of Aytmatov, the literary language of the romancer's literary struggle exposes a lot of problems related to the conditions of the people and the living space. In the language of the novel Abdias' tragedy and the world he has to endure are closely related to the philosophical dimension of the problem of evil on the human face. This is the problem of not only Abdias, but the universal human. The allegorical narration of the werewolf family in the Roman world and the development of dangerous human beings in their natural habitat are on the foreground as a different ontological problem to be considered.With the expression of Aytmatov, the fictional tension between man and nature draws attention to the processes of corruption on the one hand, On the other hand, is closely related to the desperate desperation of nature against man. When viewed from such a point of view, the novel can be regarded as a literal reflection of a world that has become distanced from the conditions of natural / self existence.

Kozmopolit bir ülke olan İran’da, İran Türklüğü hakkındaki çalışmalar her geçen gün hız kazanmaktadır. İran’da çeşitli Türk boylarının yaşadığı bilinmektedir. Ancak bu Türk boyları hakkında henüz detaylı bilgiler ortaya çıkmış değildir. Örneğin bunların Türkçenin hangi ağzını konuştukları, ağız özellikleri, dil atlası, yerleşim yerleri ve yerleşim özellikleri, folklor ve edebiyatları gibi bilgilerde eksiklik söz konusudur.
İran resmî istatistiklerinde her ne kadar titiz ve detaylı bilgiler yer alsa da etnik ve dil gibi bilgiler her zaman eksik kalmıştır. Dolayısıyla İran’da yaşayan etnikler ve konuştuğu diller hakkında bilgi edinmek kolay değildir. Bu nedenle sadece saha çalışmalarından ya da dolaylı yoldan bilgi edinmek mümkün olmaktadır. İran etnikleri ve özellikle İran’da yaşayan Türkler hakkında bilgi edinmek için sadece bu iki yol önümüzde kendini göstermektedir.
İran Türkleri hakkında söz konusu bilgileri edinmek için ön hazırlık olarak İran ordusu tarafından 1949’da yapılan bir istatistik var. Bu istatistikler İran ordusu tarafından on cilt hâlinde yayımlanmıştır. Şimdiye kadar İran’da yapılan resmî istatistiklerde sadece bu istatistikte etnikler ve onların konuştukları dil, sayıları, yerleşim yerleri ve üretimleri hakkında bilgilere yer verilmiştir. İran Türklerine ait bilgileri Tebrizli Albay Mahmut Penahiyan adlı bir şahıs bu istatistiklere dayanarak 1972 yılında dört cilt hâlinde yayımlamıştır.
Bu çalışmada yer alan İran Türkleri hakkındaki temel bilgiler, 1949 yılında yapılan bu istatistiklere dayanmaktadır. Bu istatistiklere dayanarak İran’ın güney vilayetlerinde yaşayan Türklerin yerleşim yerleri ve sayıları çizelgelerde verilip haritalar üzerinde gösterilmiştir. İran’ın güney vilayetleri; Khuzestan, Boyer Ahmad, Bushehr, Fars, Kerman, Hormozgan ve Sistan o Baluchestan vilayetlerinden ibatettir. Ancak Fars vilayeti bu çalışmanın dışında tutulmuştur. Ayrıca bu bilgiler yerleşim adları üzerinden 2011 istatistiklerine dayanarak karşılaştırılmıştır. Bu arada İran’ın güney vilayetlerindeki Türklerin bugünkü durumu tespit edilmeye çalışılmıştır. 1949 yılındaki bazı hatalara ve bilgi eksikliğine de değinilmiştir. O günkü bilgilerle bugünkü bilgilerin uyuşmazlığının giderilmesine çalışılmıştır. Sonuçlar incelenip tartışılmıştır.
Bu çalışma İran’da Türklerin yaşadığı yerleri ve sayılarını belirlemeyi hedeflemiştir. Dolayısıyla gelecek çalışmalara, özellikle ağız çalışmalarına ve dil atlasları hazırlamasına kolaylık sağlayacağı kanaatindeyiz.

Information about Turkic people living in Iran, a mosaic country, still remains confidential. Various Turkic tribes are known to be living in Iran, but there is no detailed information available about these people. For example, dialects of Turkic they speak, dialect features, language atlas, in habited areas and their characteristics, folklore and literature can be mentioned.
Although precise and detailed information may be found on the Iranian official statistics, information such as ethnic groups and their languages have always remained missing. Therefore, it is not easy to learn about the ethnicities living in Iran and the languages spoken by them. Hence, it will only be possible to obtain information from either field or indirect studies. As a result, to obtain information about the ethnicities of Iran, in particular Turks living in Iran, one has only these two options.
To begin with obtaining such information about Turks of Iran, a 1949 Iranian army survey can be used. The statistics have been published in ten volumes by the Iranian army. This work is, thus far, the only official survey in Iran containing information such as ethnicities and languages that they speak, their numbers, settlements and birth rates. Information concerning Iranian Turks is published by a colonel from Tabriz named Mahmoud Panahiyan in four volumes in 1972.
The basic information used in this article about Iranian Turks is based on the statistics from 1949 survey. Based on these statistics, settlements and the numbers of the Turks that live in south provinces of Iran will be summarized in tables and displayed on the maps. The south provinces of Iran are Khuzestan, Boyer Ahmad, Bushehr, Fars, Kerman, Hormozgan ve Sistan o Baluchestan. But this study is not contains Fars province. In addition, this information will be compared with the 2011 census statistics using the settlement names. In addition, an effort has been put into determining the current situation of Turks in the Fars province of Iran and some errors and lack of information present in 1949 survey is outlined. This paper attempts to resolve the discrepancies between present-day information and information from 1949. The results are discussed and analyzed.
This study aimed to determine the places and numbers of Turks living in Iran. Therefore, we believe that it will be convenient for future studies especially dialect studies and in preparing language atlases.

Ülkemizde son yıllarda en çok tartışılan konulardan birisi de Aleviliktir. Konunun popüler olması, popüler olmak isteyenler için iyi bir fırsat sunmuştur. Aleviliği ve Bektaşiliği iyi anlayabilmek için, tarihi köklerini ve Anadolu’ya gelinceye kadar geçirdiği evreleri, etkilendiği kültürleri birlikte değerlendirmek gerekir. Böylesine bir araştırma Alevilik ve Bektaşiliğin Şiilik ve Kerbelâ olayı ile hiç hiçbir bağlantısının olmadığını da ortaya çıkaracaktır. Türklerin resmi inancı haline gelen ve ameli imandan bir cüz saymayan Hanefi-Maturîdi anlayış Alevilik ve Bektaşiliği de etkilemiştir. Başlangıçta siyasi bir karakter arz eden Şiilik, Kerbelâ olayını istismar ederek dini bir mahiyet kazanmaya çalışmıştır. Olayın geçtiği dönemde Türkler henüz Müslüman olmamışlardır. Türkler yeni tanıştıkları İslam’ı yaşadıkları ortam ve şartlara göre (yerleşik ve göçebe) farklı algılamış ve yorumlamışlardır. Bu farklılık göçlerle birlikte Anadolu’ya gelmiş, devlet desteğini her zaman arkasına alan ve kurumlaşan Sünnilik, Alevilik ve Bektaşiliği şehirlerden kırsala gitmeye zorlamıştır. Yazılı geleneği olmayan Alevilik yıllardır kendilerine has tören ve ibadetlerle varlığını sürdürmüş, son yıllarda özgürleşme ve demokratikleşme süreci ile birlikte hak arayışına girmiştir. Bu süreçte çok farklı niyetler, istismarlar asıl problemi gölgede bırakmıştır. Resmi yönetimin çözüme yönelik faaliyetleri de beklenen neticeyi vermemiştir. Teorik bir çalışma olan makalemizde, tarihi gerçeklerden ve dokümanlardan hareketle problemi ortaya koymayı, nasıl çözüleceğine dair teklifler sunmayı, toplumsal barışın teminine katkı sağlamayı amaçladık.

One of the most controversial issues in our country in recent years is Alevism. The popularity of it has made it a good opportunity for those who want to be popular. In order to understand Alevism and Bektashism well, it is necessary to evaluate the historical roots and the streaks that have been passed down to Anatolia and the cultures affected. Such research will reveal that there is no connection between Alevism and Bektashism’s Shiiteand Karbala events. The Hanefi-Maturidy understanding, which has become the official belief of the Turks and does not consider a working faithful, influenced Alevism and Bektashism. Initially a political charakter, Shiqi tried to gain religious character by exploiting Karbala. At the time of the incident, the Turks had not yet become Muslims. The Turks percevied and interpredet Islam, which they had recently met, differently according to the circumstances and conditions (resident and nomadic). This difference has come to Anatolia with the migration, and it has forced the Sunni, Alevism and Bektashism cities, which are always behind the state support and become institutional, to go rural. The Alevism, which has no written tradition, has existed for many years with its own rituals and worship, and in recent years has entered the search for rights with the process very different intentions and abuses have left the ral problem in the shadow. The activities of the official government for resolution also did not give the expected result. In our theoretical work, our aim is to present the problem with historical facts, to offer suggestions on how to solve it, and to contribute to the provision of social peace.

Kuruçay Havzası, Doğu Anadolu Bölgesi, Yukarı Fırat bölümü, İç Toros Depresyonları yöresi ve Malatya Havzası alt yöresinde yer almaktadır. Havzanın aşağı çığırının yüzölçümü yaklaşık 500 km2’dir. Havza tabii bir yol güzergâhı üzerinde yer almaktadır.
Havzada 1560 yılında 6 yerleşim yeri bulunurken 1935 yılına gelindiğinde 13 yerleşim yeri mevcuttur. Bu durum nüfusun gelişerek yeni yerleşim yerlerinin açılmasından kaynaklanmaktadır. Çalışma alanında nüfus 1955’te 8914 iken 1985 yılında 10708’e kadar yükselmiş sonrasında günümüzde 7414’e kadar gerilemiştir. Nüfus gelişimi çevresindeki yerleşimlere benzer durum oluşturur. Aslında havzadaki yerleşmeler ve komşuları Türkiye kırsal nüfusunun genel durumuyla benzer çizgi izlemektedirler. Yani nüfus kaybı Türkiye’de kırsal yerleşmelerin ortak sorunu haline gelmiştir.
Araştırma sahasının nüfus bakımından belirgin özelliği göç olgusunun, tarih boyunca sürekli gündemde kalmasıdır. 1960 sonrası Avrupa’ya yaşanan göçler, yine bu dönemde başlamak üzere ülke içi yaşanan göçler havzada nüfus hareketliliğinin fazla olduğunu göstermektedir.
Bu çalışma kırsal karaktere sahip olan havzada, nüfusun mekânsal dağılımında meydana gelen değişiklikleri, sebepleriyle birlikte ortaya koymaya çalışmaktadır.

Kuruçay Basin, Eastern Anatolia Region, Upper Euphrates region, Inner Taurus Depressions region and Malatya Basin. The surface area of the basin is about 500 km2. The basin is naturally located on a road route.
There are 6 settlements in the basin in 1560 and 13 settlements in 1935. This situation is due to the development of the population and the opening of new settlements. The population in the study area was 8914 in 1955, but rose up to 10708 in 1985 and declined to 7414 today. Population development is similar to those in the surrounding environment. In fact, settlements in the basin and their neighbors follow a similar pattern with the overall situation of the rural population in Turkey. In other words, the loss of population has become a common problem of rural settlements in Turkey.
The distinctive feature of the research area in terms of population is the fact that migration is constantly on the agenda throughout its history. The migrations to Europe after 1960 and the inhabitants migrating within the country to begin in this period show that the population movement in the basin is excessive.
This study tries to reveal the changes in the spatial distribution of the population in the basin with its rural characteristics, together with its causes.

Yerin derinliklerinden çeşitli nedenlerle yeryüzüne çıkmış olan lavların, topoğrafyada akışları sırasında üst kabuk soğuyup sertleşmekte ve daha geç soğuyan iç bölümler ise akışlarına devam etmektedir. Üst kabuğun altında akışlarının sürdüren sıcak lavların geride bıraktığı silindir biçimindeki boşluklara “Lav Tüneli (Tüpü)” adı verilir. Lav tüneli ya da mağara içlerinde görülen buz oluşumları ise, kış mevsiminin soğuk geçtiği sahalarda baca biçimli girişlere sahip mağaraların içinde, iç ve dış ortamdaki sıcaklık farkının oluşturduğu bazı özel şartların sonucu olarak mağara tavanları ve duvarlarında sızan suların donmasıyla oluşurlar. Karahasan lav tüneli, Karahasan köyü sınırları içinde bulunur. Karahasan köyü, Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Murat-Van Bölümü’nde ve Muş ili Malazgirt ilçesi sınırları içerisinde yer alır.
Karahasan lav tüneli konusunda literatürde yapılmış bir çalışma mevcut değildir. Bu çerçevede çalışmanın amacı, Karahasan lav tüneli içerisinde buz oluşumun sağlayan coğrafi faktörleri ortaya koymaktır. Bu amaç doğrultusunda çalışmanın materyallerini, çeşitli ölçeklerde jeoloji ve topoğrafya haritaları, meteorolojik veriler, literatür verileri, 30 m çözünürlüklü Sayısal Yükselti Modeli (DEM) ve arazi çalışmalarından elde edilen veriler oluşturur. Temin edilen bu haritalar Coğrafi Bilgi Sistemleri ortamında kullanılarak analiz edilmiş ve çalışma sahasının fiziki, jeoloji, sıcaklık ve yağış haritaları elde edilmiştir. Büro çalışmaları sonucunda elde edilmiş olan veriler, arazi çalışmaları verileri ile sentezlenmiştir. Yapılan çalışma sonucunda Karahasan lav tüneli ve yakın çevresinin sahip olduğu coğrafi konum şartları, yıllık sıcaklık farkları, topoğrafik ve orografik özellikleri ile lav tünelinin kendine has geometrik özellikleri, buz oluşumunu sağlayan temel faktörlerdir.

Upper shell harden by cooling down during flowing in topograph lava that rised on the Earth with various reasons from the depths of the Earth and interior section that cool down later continue its flowing. İt be called “Lava tube (tunnel)” spaces cylindrical that leave behind hot lavas that continue flowing under the upper shell. Ice caves occur in the caves that be chimney-shaped by freezing water that infiltrate on the caves ceiling and walls depending on the temperature difference between indoor and outdoor in the fields that winter is cold. Karahasan Lava tunnel is situated in Karahasan village. Karahasan village is situated in Malazgirt (Muş) town, in part of Up Murat-Van of Region of Eastern Anatolia of Turkey.
There is no a research made in the literature about Karahasan lav tunnel. In this context, Purpose of the study is to research geographic factors that cause ice formation in the Karahasan lava tunnel. In accordance with this purpose, Materials of study are geological and topographic maps at various scales, meteorological data, literature data, 30 m resolution Digital Elevation Model (DEM) and field studies. These provided maps were analysised in GIS environment and were got physical, geological, temperature and precipitation maps of the study area. Data that were got in office work were synthesized with fieldwork data. In the event, basic factors that cause ice formation are geographical location conditions of Karahasan lava tunnel and its immediate surroundings, annual temperature differences, topographic and orographic characteristics with the unique geometrical properties of the lava tunnel.

Yerin derinliklerinden çeşitli nedenlerle yeryüzüne çıkmış olan lavların, topoğrafyada akışları sırasında üst kabuk soğuyup sertleşmekte ve daha geç soğuyan iç bölümler ise akışlarına devam etmektedir. Üst kabuğun altında akışlarının sürdüren sıcak lavların geride bıraktığı silindir biçimindeki boşluklara “Lav Tüneli (Tüpü)” adı verilir. Lav tüneli ya da mağara içlerinde görülen buz oluşumları ise, kış mevsiminin soğuk geçtiği sahalarda baca biçimli girişlere sahip mağaraların içinde, iç ve dış ortamdaki sıcaklık farkının oluşturduğu bazı özel şartların sonucu olarak mağara tavanları ve duvarlarında sızan suların donmasıyla oluşurlar. Karahasan lav tüneli, Karahasan köyü sınırları içinde bulunur. Karahasan köyü, Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Murat-Van Bölümü’nde ve Muş ili Malazgirt ilçesi sınırları içerisinde yer alır.
Karahasan lav tüneli konusunda literatürde yapılmış bir çalışma mevcut değildir. Bu çerçevede çalışmanın amacı, Karahasan lav tüneli içerisinde buz oluşumun sağlayan coğrafi faktörleri ortaya koymaktır. Bu amaç doğrultusunda çalışmanın materyallerini, çeşitli ölçeklerde jeoloji ve topoğrafya haritaları, meteorolojik veriler, literatür verileri, 30 m çözünürlüklü Sayısal Yükselti Modeli (DEM) ve arazi çalışmalarından elde edilen veriler oluşturur. Temin edilen bu haritalar Coğrafi Bilgi Sistemleri ortamında kullanılarak analiz edilmiş ve çalışma sahasının fiziki, jeoloji, sıcaklık ve yağış haritaları elde edilmiştir. Büro çalışmaları sonucunda elde edilmiş olan veriler, arazi çalışmaları verileri ile sentezlenmiştir. Yapılan çalışma sonucunda Karahasan lav tüneli ve yakın çevresinin sahip olduğu coğrafi konum şartları, yıllık sıcaklık farkları, topoğrafik ve orografik özellikleri ile lav tünelinin kendine has geometrik özellikleri, buz oluşumunu sağlayan temel faktörlerdir.

Upper shell harden by cooling down during flowing in topograph lava that rised on the Earth with various reasons from the depths of the Earth and interior section that cool down later continue its flowing. İt be called “Lava tube (tunnel)” spaces cylindrical that leave behind hot lavas that continue flowing under the upper shell. Ice caves occur in the caves that be chimney-shaped by freezing water that infiltrate on the caves ceiling and walls depending on the temperature difference between indoor and outdoor in the fields that winter is cold. Karahasan Lava tunnel is situated in Karahasan village. Karahasan village is situated in Malazgirt (Muş) town, in part of Up Murat-Van of Region of Eastern Anatolia of Turkey.
There is no a research made in the literature about Karahasan lav tunnel. In this context, Purpose of the study is to research geographic factors that cause ice formation in the Karahasan lava tunnel. In accordance with this purpose, Materials of study are geological and topographic maps at various scales, meteorological data, literature data, 30 m resolution Digital Elevation Model (DEM) and field studies. These provided maps were analysised in GIS environment and were got physical, geological, temperature and precipitation maps of the study area. Data that were got in office work were synthesized with fieldwork data. In the event, basic factors that cause ice formation are geographical location conditions of Karahasan lava tunnel and its immediate surroundings, annual temperature differences, topographic and orographic characteristics with the unique geometrical properties of the lava tunnel.

İç Anadolu bölgesinin Yukarı Kızılırmak bölümünün Uzunyayla yöresinde yer alan Pınarbaşı ilçesi, 3420 km2’lik yüzölçümü ile Türkiye’deki ilçeler arasında 5., nüfus bakımından ise 2013 yılı itibariyle 970 ilçe içinde 538. sıradadır. 2004 yılında DPT tarafından hazırlanan sosyo-ekonomik gelişmişlik araştırmasına göre 6 gruba ayrılan ilçeler içinde, gelişmişlik bakımından 4. grupta yer almaktadır.
Pınarbaşı ilçesi, 19. yüzyılın ilk yarısında yoğun olarak gerçekleşen Kafkas göçleri, 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı) göçleri, Fırka-i Islahiye’nin gerçekleştirdiği göç ve iskânlara bağlı olarak, yüzyılın ikinci yarısında (1861) nüfusun artması sonucunda kurulmuştur.
İlçedeki nüfusun gelişimi 5 aşamaya ayrılabilir. Bunlar; 1527-1563: I. Dinamik Nüfus Artışı, 1563-1730: I. Dinamik Nüfus Kaybı, 1945-1955: İdari Sınır Değişikliklerine Bağlı Azalma, 1955-1985: Durağan Nüfus Artışı, 1985-2015: II. Dinamik Nüfus Kaybı dönemleridir. İlçenin en önemli problemi, nüfus tutma kapasitesini yitirmesidir. Bu nedenle hem köylerde hem de ilçe merkezinde küçülme eğilimi devam etmektedir.

The Pınarbaşı district is located in Uzunyayla district of the Upper Kızılırmak section of Central Anatolia. While the district is ranked 5th among the districts of Turkey with an area of 3420 square kilometers, it is in the 538th rank in 970 districts as of 2013 in terms of population. According to the socio-economic development research prepared by the SPO in 2004, the district is included in the 4th group among 6 groups.
The population of Pınarbaşı was increased due to the immigration of Caucasus, the migration of 93 War (1877-1878 Ottoman Russian War) and the migration and settlement of the Fırka-i Islahiye in the first half of the 19th century. As a result, the district was established in 1861.
The development of the population in the district can be divided into 5 phases. These; 1527-1563; I. Dynamic Population Growth, 1563-1730; I. Dynamic Population Loss, 1945-1955; Decline due to Administrative Boundary Changes, 1955-1985 Stable Population Increase, 1985-2015; II. Dynamic periods of demographic loss. The most important problem is that the county has lost its population holding capacity. For this reason, there is a tendency to shrink in both the villages and the district center.

This research examines the ideological attitude of the press in the context of the mining accidents through the Soma mine disaster sample case and reveals the reflections on Zonguldak coal mine workers where Turkey's most important mining plant is located. The research was carried out on two basic parameters. Firstly, the rhetoric formed by the newspapers according to ideology after the event was tried to be analyzed and to be exposed in the context of how the attitude of the media is perceived by the miners. Another dimension of the survey is the questionnaire applied to Zonguldak coal mine workers by survey method. With the application of the questionnaire, the reflections of Soma disaster on the miners were tried to be found out. The data obtained from newspapers and the findings obtained through questionnaires were analyzed by means of percentiles using simple frequency distributions with the help of SPSS program. Significant findings have been reached as a result of the research.

Sinema, ekonomik, kültürel ve sosyal değerlerin, siyasal, politik etik kabullerin ve gündelik yaşam pratiklerinin topluma aktarımındaki en etkili sanat alanlarından biridir. Sinema bu yönüyle kimi zaman küresel kimi zamanda bölgesel konuları ele alır. Bazen de ülke ekonomisi ve endüstriyel bir ürünün tanıtılmasında sinema rol üstlenir. Bu ürünlerden biri de ulaşım araçlarıdır.
Türk sineması da toplumsal sorunlar, sosyo-politik konular, kültürel değerler, millî kimliği koruma ve geleneksel yapıyı idame ettirme iddiasındaki bölgesel konuları içeren filmlere sıklıkla yer vermiştir. Bunun yanında ülkelerin politik, ekonomik ve toplumsal dönüşümleri nedeniyle zaman zaman endüstriyel ürünler, gömülü birer obje olarak filmler aracılığıyla Türk toplumu ile buluşturulmuştur. Bu kabulden yola çıkan çalışma, ulaşım araçlarının bir toplumsal dönüşüm unsuru olarak gündelik yaşamı şekillendirme süreçlerini sinema alanı üzerinden okumayı hedeflemektedir. Makalede iki farklı sınırlama ölçütünden hareketle evren ve örneklem alanı oluşturulmuştur. Öncelikle tarihsel sürece odaklanan çalışmada 1950-1970 ila 1970’den günümüze kadar olan dönemler değerlendirmeye tâbi tutulmuştur. Çalışmada ulaşım araçlarının çeşitliliği göz önünde bulundurularak ikinci bir sınırlama ölçütü olarak tür kavramı ele alınmış, otomobil ve tren objeleri öncelenmiştir. Ancak birkaç film örneğinden hareketle de “minibüs” de çalışmada yer almıştır. Araştırma sürecinde doküman tarama yöntemiyle elde edilen veriler betimsel analiz yoluyla çözümlenmeye çalışılmıştır. Çalışmanın sonucunda ulaşım araçlarının ülkenin politik, sosyal ve ekonomik yaklaşımlarına uygun şekilde, toplumsal bir dönüşüm unsuru olarak, sosyolojik bir veri tabanı olan Türk sinemasına da değişik boyutlarda yansıdığı görülmektedir.

Cinema is one of the most influential fields of art in the social transfer of economic, cultural and social values, political, political ethical acceptance and everyday life practices. In this context, cinema discuss sometimes global and sometimes regional issues and sometimes it plays a role in introducing country economy and industrial product. One of these products is transportation vehicles.
Turkish cinema has often featured films including social and socio-political issues, cultural values, national identity protection regional issues and regional issues that claim to make traditional performing. In addition, due to the political, economic and social transformations of the countries, industrial products are occasionally brought together with Turkish society as an object embedded.
The study within this framework aimed to read on cinema area the process of shaping everday life as the social transformation factor of transportation vehicles. In article has created the universe and the sampling area with reference to two different limiting criteria. Primarily, in the study which is focused on historical process, has determined between 1950 and 1970 period and also to the until today from 1970 period. Considering the diversity of transportation vehicles in this study, has considered on the species concept as a second limiting criterion and automobile and train objects were further introduced, however, in reference to a few films examples, the minibüs has also utilized in this study. In the research process has tried to be analyzed through descriptive analysis the data obtained by the document scanning method. As a result of the study, it is seen that the reflect different dimensions to the Turkish cinema of the transportation vehicles as an element of social transformation in accordance with the political, social and economic approaches of the country.

Bu çalışmada daha çok postmodern yapıtlarda görmeye alıştığımız metinlerarasılık ve uygulaması, Arno Geiger’in Der alte König in seinem Exil romanındaki yazınsal alıntılar ele alınarak yorumlanmaya çalışıldı. Günümüz genç kuşak Avusturyalı yazarlarından olan Arno Geiger, romancı kimliği ile Avusturya yazınının son dönem popüler yazarları arasına girmeye başarmıştır. Yazarın konuyla ilgili seçtiği ve monte ettiği alıntılar yoluyla anlatılmak istenilenlerin desteklendiği saptanmıştır. Romanda yer verilen birçok yazınsal alıntı Geiger’in yaşamöyküsünden esinlenerek Alzheimer hastası olan babasının hastalık evresinde karşılaştığı sorunların anlaşılması noktasında ve baba ile oğul yabancılaşmasına bir göndermede bulunur. Yazar, konuyu vurgulama bağlamında özellikle Kafka’dan Tolstoy’a, Mozart’tan Shakespeare’e kadar Alman ve dünya yazınından birçok yazıncının ve sanatçının yapıtlarından atasözü, deyim, şarkı sözü gibi türlerden alıntılar yaparak çeşitli göndermelerde bulunmuştur.
İkinci Dünya Savaşı'nı yaşamış, on sekiz yaşında doğu cephesinde görev almış, savaşta tutsak düşmüş baba August Geiger’in, bir yandan hastalığı ile savaşırken öte yandan şakacı, yaşama sevinci dolu, olumlu davranış tutumu son derece düşündürürken içinde bulunduğu ruhsal durumunu açıklayan ipuçları vermektedir. Babanın yaşamında etkin bir biçimde rol oynayan savaş dönemindeki sıkıntılar onun memleketinden bir daha asla çıkmak istememesine neden olurken yakalandığı amansız hastalık, onu kendi iç dünyasında sürgüne yollar adeta.
Çalışmamızın asıl amaçlarından biri Arno Geiger’in Der alte König in seinem Exil romanının içerdiği yazınsal alıntıları irdeleyerek henüz Türkçeye yeni çevrilmiş bu yapıtı ve yazarı tanıtmaya çalışmaktır.

In this study, intertextuality and its application, commonly found in postmodern literary works, were aimed to be interpreted through analysing the quotations in the novel Der alte König in seinem Exil by Arno Geiger. Arno Geiger, one of the Australian young generation writers of today, has managed to be one of the most popular writers of Australian literature. It was found that the things to be explained were supported through the quotations selected and mounted by the writer about the topic. A lot of quotations present in the novel, inspired by the biography of Geiger, refer to the understanding of the problems faced by his father in the process of his Alzheimer’s disease and alienation between father and son. In order to stress the novel topic, the writer makes some reference by taking quotations from genres such as proverbs, idioms, and lyrics from literary works of various famous writers from Kafka, known not only in German literature but also in world literature history, to Tolstoy; from Mozart to Shakespeare.
The father August Geiger, who witnessed World War Two, took part in eastern front at the age of eighteen and got captured in war, was both fighting against his illness and enjoying the joy of living, which gave clues about the psychological state he was in. The problems in the time of war that were very influential in the life of the father caused him not to leave the country again and the deadly illness forced him to exile into his own inner world.
One of the main aims of our study is to introduce the literary work and the writer by analysing the quotations and content of Der alte König in seinem Exil by Arno Geiger, which hasn been newly translated into Turkish yet.

Als eine koloniale Novelle enthӓlt "Das Inselmӓdchen” von Robert Müller viele kolonialistische Konzepte und die Sexualitӓt steht im Mittelpunkt. Kolonialer Diskurs wird durch eine Beziehung zwischen den Kolonialbeamten und einheimischen Frauen gegeben. Die Sexualitӓt ist ein anderes Gesicht oder ein anderer Blickwinkel des Kolonialismus. Eigentlich ist die Beziehung ein Symbol für diesen Kolonialprozess. Von dieser Beziehung ausgehend wird eine Kolonialanalyse gemacht.
Diese Novelle ist eines der bedeutensten Werke in der Kolonialliteratur. Kulturelle Vielfalt, Rasse, Bedingungen und sowohl materialle als auch mentale Werte werden in der Novelle in Betracht gezogen. Im Prozess der Kolonisierung werden die Erlebnisse der dunklen Nation gegenüber der weissen Nation/den Europӓern detailliert zum Focus gezogen und untersucht.

As a colonial novella, "The Island Girl" by Robert Mueller contains many colonial concepts. Among these colonial concepts, sexuality is the focus of this amendment. Colonial discourse is given by a relationship between the colonial officials and local women. The Sexualitӓt is another face or a different view of colonialism. Actually, the relationship is a symbol of this colonial process. From this relationship a colonial analysis is made.
This novella is one of the most important works in the colonial literature. Cultural diversity, race, conditions and both material and mental values are considered in the amendment. In the process of colonization, the experiences of the dark nation against the white nation (s) are drawn and examined in detail.

Die Übersetzungen von Redewendungen sind schwierig, weil sich diese direkt aus der Kultur und dem Alltag der Gesellschaft herauskristallisieren, in der sie entstehen. Wenn die Übersetzung sinnwidrig ist, kann es zu Abweichungen zwischen des Originals und der Übersetzung kommen. Ziel dieser Arbeit ist es zu präsentieren, inwieweit der Übersetzer Oğuz Tarihmen den künstlerischen Stil des Autors Günter Grass wiedergeben konnte. Die Originalversion "Katz und Maus" von Günter Grass wird mit der türkischen Übersetzung von Oğuz Tarihmen verglichen, falls Abnormitäten auftauchen sollten, werden alternative Übersetzungsmöglichkeiten nahegelegt. Die Übersetzungsprobleme sind vor allem auf kulturelle Unterschiede zurückzuführen. Der Übersetzer muss vor allem versuchen, die Welt der fremden Kultur zu verstehen und sollte versuchen einen Zieltext nach einem interaktiven Prozess und zielspezifischen Mustern zu formulieren. Übersetzen muss als ein Ereignis verstanden werden, das umfangreiche Kenntnisse der Ausgangstext- und Zieltextkultur erfordert.

The translations of idioms and stereotype expressions are difficult because they originate directly from the culture and everyday life of the society in which they arise. If the translation is not adequate enough, there may be discrepancies between the meaning of the source text and the target text. The aim of this work is to illustrate whether the artistic style of the author, Günter Grass, are present in the Turkish translation, made by Oğuz Tarihmen. The original book “Cat and Mouse” is compared with the Turkish translation, and if there are discrepancies, alternative translation possibilities are mentioned. The translation problems are mainly due to cultural differences. The translator must, above all, try to comprehend the world of foreign cultures and formulate a target text, following an interactive process and target-specific patterns. Translating must be understood as an event that requires extensive knowledge of basic text and target text culture.

Edebî bir metinde yazar, olgu ve durumu betimleme, bir olayı anlatma, bir konuya açıklık getirme ya da ortaya attığı bir iddiayı kanıtlama çabasına girmektedir. Bu amaçlara ve eylemlere göre yazarın metni anlatısal, betimsel, kanıtlayıcı ya da açıklayıcı metin şeklinde farklı işlevlere sahip olmaktadır. Söz konusu bu değişik metin tipleri tek bir metin içerisinde birbiri içine girmiş bir halde bulunabilir. Günümüz Alman yazarlarından Günther Weisenborn’un “İki Erkek” adlı hikâyesi, söz konusu metin işlevlerinin çoğunu bir arada barındırmaktadır. Bu çalışmada metin işlevleri ve tipleri toplumsal ve kişisel gerçekliklerin ifade edildiği söz konusu bu hikâye örneğinde gösterilmektedir.

In a literary text, the author aims to describe a fact and an event, to clarify a point or to prove a claim. According to these purposes and acts, the author’s text has different functions like descriptive, narrative, expository and argumentative text types. All these features can be only in a text. The story by Günther Weisenborn, one of contemporary German authors, “Two Mans” has some of these different text types at the same time. In this study, functions and types of the text are shown on the example of this story, in which social and personal realities are implied.

Mekânın, kültürel süreklilik açısından gerekli olduğu gerçeği göz önüne alındığında, diğer alanlarda olduğu gibi halk oyunları alanında da kültürün üretildiği ve aktarıldığı kültürel mekânların üstlendiği işlevin irdelenme gereği kaçınılmazdır. Bu noktada halk oyunlarının yaşatıldığı ve gelecek kuşaklara aktarıldığı kültürel mekânların yok olma çekincesi, kültürün de yok olma çekincesini beraberinde getirir. Bu görüş, aslında yeryüzünde kültürel mirası ve kültürel çeşitliliği korumayı temel amaç olarak kabul eden ve kültürel mirası korumanın önemli unsurlarından biri olarak kültürel mekânların işlevini benimseyen UNESCO tarafından 2003 ve 2005 yıllarında imzalanan iki ayrı sözleşme ile doğrulanmaktadır.
Halk oyunlarının geleneksel kültürel yapısı içinde toplumsal yaşama ilişkin mekânlar; doğum, sünnet, evlenme, bağ bozumu, yayla şenliği gibi geleneğin yaratıldığı ve yaşatıldığı açık ya da kapalı mekânlardır. Geleneksel temsillerde öncelikli olan bu mekânlar, günümüz koşullarında küresel ve yerel etkilerle değişmiş, kültürel ve mekânsal farklılaşma ve çeşitlilik hızlanmıştır. Bununla birlikte, yaşam koşullarındaki hızlı değişim, evrensel kültür ile yerel kültürler arasındaki çelişki, kültür ve mekân etkileşiminde yeni boyutlar yaratmış ve gelenek yeniden biçimlenen bu mekânlarda yaşatılır hâle gelmiştir.
Kültür aktarımında halk oyunlarında kültürel mekânların önemi, kentleşme, teknolojik gelişme, küreselleşme gibi olguların kültürel süreklilik ve çeşitlilik konusundaki olumsuz etkileri nedeniyle daha da öne çıkmaktadır. Bu çalışmada, halk oyunları temsilinde kültürel mekân işlevi ve bu mekânlardaki değişimler; kültür, mekân ve insan açısından ele alınmaktadır.

Considering the necessity of cultural continuity; the function of cultural venues is needed to be examined as the places where culture is produced and transmitted in the field of folk dances as well as in other cultural areas. At this point, with concern of cultural values being vanishing as the places where culture is kept alive and transferred to the future generations, comes the concern of culture vanishing itself. Two seperate contracts being signed by Unesco in 2003 and 2005 regarding the protection of cultural heritage also validates that opinion as Unesco mainly aiming the protection of cultural diversity and heritage, considering the function of cultural space as one of the most important elements of this activity.
Venues of social life in traditional cultural structure of folk dances are places where traditional celebrations and rituals are created and kept alive such as birth, circumcision, marriage, vintage and spring festival tradition. These places are subject to a rapid change and transformation by the effects of todays both global and local conditions and affects. Changing life conditions combined with differences in global and local culture has generated new dimensions in culture and place interaction, and tradition still continues in these transformed venues. Today, the importance of cultural venues in the transfer of folk culture to new generations is more significant than ever considering the negative effects of urbanisation, technological developement and globalisation on cultural continuity and diversity. In this paper; the function and transformation of cultural venues is examined and discussed in terms of culture, place and human.

Yayın İlkeleri

Cover and Table of Contents