Cilt: 2 - Sayı: 1
ZEITSCHRIFT FÜR DIE WELT DER TÜRKEN
Makaleler
Kitab-ı Dede Korkut destanlarında tasvir edilmiş cesur kadınların mirasçıları Tuti Bike, Rustame, Curretuleyn, Hacer gibi Türk kadınları Mehmet Zihni Efendi’nin “Meşahir-ün Nisa” Rzaeddin İbn Fahreddin’in “Ünlü Hatunlar”, Bahriye Uçok’un “Müslüman Devletlerde Hükümran Kadınlar” ve başka eserlerde yaşamaktadırlar.
Doğu kadınının cömertliğinden bahseden böyle eserlerden birisi Gacarlılar döneminin ünlü sosyal-siyasi adamı, tarih ve coğrafyacısı, Marağalı Mehmet Hasan Han Etimadüssaltane’nin “Hayrat-ı Hasan” eseridir. “Hayrat-i Hasan” (Güzellerin serveti yahut bayanların hayırsever amelleri) eseri XIX yüzyılın ünlü Türk edibi Mehmet Zihni Efendi’ nin “Meşahir-ün Nisa” eserinin Türkçeden Farsçaya tercümesidir.
Makalede Mehseti Gencevi, Jemile, Dilşad Hanım, Perihan Hanım, Ağabacı vb. ünlü Doğu şair hanımlarının hayatı ve edebî irsinden bazı bilgiler de verilmiştir.
In the article it is informed about women characters in the work of “Kheyrati- hesan” by the outstanding historian -geographer of Kajar period Maraghai Muhammad Hasan khan Etimadussaltaneh.
“Kheyrati- hesan” was written on base of “Masharihun-nisa” (Famous women) by Turkish scientist Muhammad Zehni efendi. Muhammad khan Etimadussaltaneh translated this work into Persian and added there information about Azerbaijani philanthropists and poetesses.
In the article it is also informed about virtuous deeds of oriental women such as Mahsati Ganjavi‚ Jamila‚ Dilshad khanum‚ Perikhan khanum‚ Aghabaji and so on.
Sosyal devlet ilkesinin gereği olarak Anayasanın 61. maddesi özel olarak korunması gereken kişilere ayrılmıştır. Türkiye’nin özel şartlarından kaynaklanan sebeplerle harp ve vazife şehitlerinin, dul ve yetimleriyle, malul ve gazilerin sosyal hakları konusu yine bu kapsam içinde özenle belirtilmiş ve düzenlenmiştir. Bu çalışmanın amacı, Anayasa ve çeşitli yasalarla sosyal hakları güvence altına alınan harp ve vazife şehitlerinin, dul ve yetimleriyle, malul ve gazileri çeşitli anlaşmalar, yasalar ve uygulanan politikalarla ilgili durumu ve yaşadıkları sorunları çeşitli yönleriyle değerlendirmektir.
In respect to social state principle, the 61’ st article of the Constitution is allocated for disadvantaged people. Because of special situations of Turkey, social rights of the casualties, the orphans and the widows, the handicapped and the veterans were determined and organized in this article. The main aim of this study is to evaluate the laws, policies and problems of the casualties, the orphans and the widows, the handicapped and the veterans who were preserved by the Constitution and some laws.
Giysi, görsel iletişim olarak sosyal hayatın bir parçasıdır. Giysinin hayatın işlik, gündelik veya törenlik bağlamlarında kullanılması, iletişim ile giyim ilişkisindeki en belli başlı konudur. Ağasar adını taşıyan Trabzon ili batı bölgesinin kadın giysileri, son yıllarda gelenek ve modernlik ilişkisine göre değerlendirilen yeni bir oluşum içindedir. Son yıllarda bölgedeki kırsal giyime ait temel parçalardan alınan, eğlence bağlamında bir giysi kalıbı oluşmuştur. Bu ise bir giysinin kırsaldan çıkarılarak her yere taşınan yeni modasıdır. Trabzon Şalpazarı’nda yaşayan kadınların yayla şenlikleri ve düğün gibi törenlerde kullandığı giysiler, geleneksel ve yeni olan tarzın ilişkilerinden doğmuş bir iletişim kültürüdür.
Clothing is as visual communication a part of the social life. In the life the use of the clothing with work, everyday life or celebration has very close relationship between the clothing and communication. The woman clothing of Ağasar, which stands western part of Trabzon, is the adjustment of the tradition and modernizing. The main piece of the rural and regional clothing builds itself this new solemn costume up into last operational sequence. These newly fashionable clothes are a product of the rural clothing. That is communication, where the Yayla celebration and wedding used clothing of the women from Trabzon Şalpazarı develop from the relationship tradition and new.
Bu çalışmada Bulancak ilçesi köyleri örnek alınarak Giresun ili kırsal kesiminde görülen nüfus hareketlerinin yönü ve başlıca özellikleri üzerinde durulmuştur. Bulancak ilçesi, deniz seviyesinden başlayarak 0- 100, 100-750 ve 750-1250 m yükseltiler arası olmak üzere üç kademeye ayrılarak incelenmiştir. Araştırmanın sonuçlarına göre; 0-100 m seviyeler arasında bulunan köylerde yaşayan halkın, kırsal uğraşıların yanı sıra ilçe merkezi ve yakın çevresinde çeşitli işlerde çalışarak ek gelir elde etmeleri nedeniyle göçe daha az katıldıkları tespit edilmiştir. Benzer şekilde 750-1200 m yükselti kademeleri arasında bulunan köylerde de tahıl tarımı, ormancılık, hayvancılık, arıcılık, mevsimlik işgücü göçü şeklindeki gurbetçilik gibi ekonomik faaliyetlere bağlı olarak hareketlilik daha azdır. Buna karşılık, yaklaşık 100 m’den, fındık ziraatının üst sınırı olan 750 m yükselti seviyesine kadar olan ve fındık kuşağı adı verilen köyler ise çok hızlı bir şekilde nüfus kaybetmektedir. Geçim sıkıntısı, ek gelir ihtiyacı, köy okullarının taşımalı sisteme geçmesi gibi faktörlere ek olarak, bu kesimdeki göçlerin başlıca sebebi fındık tarımı ile tarlaların ekili hâlden dikili hâle gelmesidir. Böylece kırsal alanda insanları bütün yıl toprağa bağlayan bir faaliyetin kalmaması ve fındıktan elde edilen gelirin de yıldan yıla azalması bu kesimde göçü hızlandıran başlıca faktör olmuştur.
Bulancak is a district of Giresun Province on the Black Sea coast of Turkey. This study includes that the causes, direction and main characteristics of migrations in the rural area of Bulancak County. In this research, Bulancak County is handled in three degree starts from sea level. First level is between 0-100 meters and second level is between 100-750 meters, third and final level is between 750-1250 meters and it is analyzed in three independent levels. According to results of this study, people who lives the villages which sea level is between 0-100 meters, they are interested in rural occupation and also they work in different fields of works because of the fact that their villages are close to county center. For this reason, rate of migration is lower than others. Similarly, in the villages between 750-1200 meters (sea level) that have grain agriculture, forestry, animal husbandry, beekeeping, migration of seasonal labor force which is related economic actions that are low. Opposite to, nearly starting to 100 meters, nut agriculture’s upper limit is 750 meters and the villages which is called “nut band” lose the population rapidly. The reasons of the migration are life difficulties or money squeeze, additional income needs, changing carriage system in the villages but the main or the significant reason is that the fields change from area under cultivation to above cultivation with nut agriculture. Therefore, there is no activities related to soils or fields for the people who live in rural area and revenues of the nut agriculture decrease year to year so that this factor or this cause increases the migration in this rural area.
Endüstriyel bir ürünü, genel anlamda “endüstri tarafından üretilen her ürün” olarak tanımayabiliriz. Günümüzde ürünler, pazarda rakip ürünlerden sadece teknolojileri, malzemeleri ya da kullanım özellikleri ile değil, tasarımları ile farklılaşmakta ve bu özellikleri ile tüketiciler tarafından tercih edilip satın alınmaktadırlar. Pazarlamayı son derece etkileyen endüstriyel tasarımların tescil yolu ile korunmaları, tasarımı yapan kişi ya da kurumların haklarını korumak ve rekabeti desteklemek amaçlı olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple bütün dünyada ürün tasarımları tescil edilmeleri durumunda, tescil tarihlerinden itibaren belirli bir süre ilgili kanunlar çerçevesinde korunmaktadır. Ülkemizde, endüstriyel tasarımlar 27 Haziran 1995 tarihli ve 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması ile ilgili Kanun Hükmünde Kararname ile korunmaktadır. Avrupa Birliği’nde ise 6 Mart 2002 tarihinde yürürlüğe giren Topluluk Koruması tüzüğü ile Birlik üyesi devletlerde korumaktadır.
An industrial product can be defined in broad terms as “any product produced by the industry.” Today’s products no longer distinguish themselves from their rivals in terms of their technologies, material and uses only, but also in terms of their design, which can figure as a reason for purchase for consumers. The motive behind the protection of industrial designs by way of official registration is the purpose to protect the rights of individuals or institutions who has created the design and to promote competition. Therefore once they are officially registered, all the industrial designs in the world are under the protection of certain laws and regulations for a certain amount of time. In Turkey, industrial designs are protected by decree law number 554 concerning the protection of industrial designs that passed on June 27, 1995. In the EU countries, industrial designs are protected by community design regulations that passed on June March 6, 2002.
Mahammad Taghi Sidgui, who took a particular place in the history of the literature and enlightenment of Azerbaijan during 19th century was one of the famous enlightener of the Caucasus. In the Institute of Manuscripts of ANAS after named M. Fuzuli is preserved a rich found of his personal archives. Here are preserved various documents, manuscripts and letters. Sidgui’s life and activities are more comprehensive analyzed in the memoirs which had been written about him. In these memoirs have been spoken about Sidgui’s pedagogical activity, “Akhtar” and “Maktabi-tarbiyyah” - important schools in the Caucasus which he opened and about obstacles he met in the opening of these schools. Sidgui was a connoisseur of the classical Iranian literature and used to read and analyze Sadi’s, Hafiz’s, Firdovsi’s and Nizami’s poems to the pupils. By this way, he used to create interest and love for the literature. Besides, he used to buy newspapers – “Nassiri” from Iran, “Tarjuman” from Bakhchasaray, “Akhtar” from Istanbul, watching the events happened in the world, especially, in the Caucasus read attentively them and write articles in “Shargui-Russ” and “Hablulmatin” newspapers.
Among the well-known intellectuals of the Caucasus – G.Sharifov, Dj.Mammadquluzadeh, N.Sheykhov, A.Kangarlinskiy, P.Soultanov and others were Sidgui’s closest friends. They used to organize literary parties together and just at these parties used to read the newspapers come from the different parts of the world, analyze literary and political events, in general, the Caucasus region.
Modernleşme ile milliyetçilik arasındaki bağ pek çokları için hâlâ tartışmalıdır. Romantizm dozu yüksek olan milliyetçilikle, rasyonalizmin tüm yaşam pratiklerine tatbikini esas aldığı söylenen modernleşme nasıl bir ilişkiselliğe sahiptir? Osmanlı-Türk modernleşmesinin seyri ve devletin varlığını koruma sürecinde son çare olarak inkişaf eden milliyetçi düşünce, solidarist-kolektivist toplum tasavvurlarıyla eklemlenmiş ve Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte, kurguladığı monolitik toplumsal yapıya direnen ya da bu yapının dışında kalan tüm unsurlara karşı paranoya düzeyi yüksek bir algı geliştirmiştir. Biz bu çalışmada Türkiye’nin batılılaşma serencâmı içinde yaşanan sorunları, süreklilik, yenilik ve devlet eksenli bir kurgu ile Türk modernleşmesinin iki kolunun (ceditçi ve kadimci) arasında salınan milliyetçiliği ve bu ayrışmanın Türk politik kültürüne etkilerini tartışmayı amaç edindik. Vardığımız sonuçlar, aslında tek bir modernleşmemiz değil, modernleşmelerimizin olduğunu; tek bir milliyetçiliğimiz değil, milliyetçiliklerimizin bulunduğunu; tek bir medeniyete aidiyetimiz değil, medeniyetler arasında bölünmüşlüğümüzün ağır bastığını gösterir nitelikte oldu.
The connection between modernization and nationalism is still controversial for so many people. What kind of relationship could nationalism, which is including sublethal dosen romanticism, and modernization, which is called that it basicly aims to put rationalism into daily practices, have? The nationalist thought, which has emerged as a last option for conserving the state and the progress of Ottoman-Turkish modernization isochronicly, accrued with solidarist-corporatist conceiving and then enhanced a highly paranoid perception against all resistant or outstander components why they objected the monolithic social structure that had offered. In this study we aimed to deal with the problems of Turkish westernization, those are based on continuity, novelty and the status of state, and also the nationalism between two wings of Turkish modernization (Jadeedism-Quadeemism)with the effects of this separation on Turkish political culture. Concludes we gained are that we have no single integral modernization but some various modernizations, we have no integral nationalism but some various nationalisms and we have no integral feel of belonging for any civilization yet but have strongly ambivalenced among some various civilizations.
Bu makalemizde yine Kıbrıs Türk kültür etkilerinden bazı örnekler sunmayı yeğledik. Bizler, son yıllarda, özellikle kültürümüzün adadaki diğer unsurlar üzerindeki etkilerine yönelik çalışmalara ağırlık vermiş bulunmaktayız. Yüzyıllardan beri bu adada birlikte yaşadığımız toplumlarla kültür alış-verişi yaptığımız gerçeğinden yola çıkarak bildirimizde bu etkilerden örnekler vermeyi uygun gördük. Yazımızdaki etkiler daha ziyade Türk kültür unsurlarından oluşmaktadır. Bu çalışmamızda sözcüklerden ziyade deyimler üzerinde durmayı gerekli gördük. Örneklerden de görülebileceği gibi her Rumca deyimde mutlaka bir Türkçe sözcük yer almaktadır. Kıbrıs Türk kültür etkilerinin açık delillerini oluşturan bu deyimlerden şimdilik 71 tanesini gündeme getirdik. Bunlar üzerinde ortak söz varlıklarını tespit etmeye çalıştık.
In this communiqué again we preferred to present some examples from the effects of Turkish Cypriot Culture. For a few years, we have concentrated on our culture’s effect on other cultures in Cyprus. Bearing in mind that we have lived together for hundreds of years with other societies, we have seen fit to give examples of the cultural interaction between other cultures and Turkish Cypriot culture. Our communiqué mostly comprises the effects of Turkish Culture. We have found it convenient to present idioms rather than words. As it can be seen from the examples, in every Greek saying there is a Turkish word. For that reason, we have chosen our title as “Turkish Idioms in Greek Cypriot Language”. These idioms which have the clear evidence of the effect of Turkish Culture have been limited with only 71 examples due to shortage of time. We are happy to be able to contribute to our culture. Now with our best regards we would like to start presenting the examples.
Bu çalışmada Erken Ortaçağ döneminde Mısır’a vali olan Ebu Salih el-Haresi hakkında bilgi verilmiştir. Abbasi hakimiyeti döneminde Türkler’in devlet idaresindeki rollerinden bahsedilerek Mısır’ın ilk Türk valisinden önceki durumu kısaca izah edilmiştir. Abbasilerin birinci halifesi Ebu-1-Abbas es-Seffah zamanında Türkler, orduda yer alırken ikinci Halife Ebu Cafer el-Mensur döneminde ise devlet görevlerine de getirilmişlerdir. Üçüncü halife el-Mehdi ise Mısır valiliğini Türk kökenli Ebu Salih el-Haresi’ye vermiştir. Ebu Salih’in kişiliği, Mısır’a vali oluşu ve faaliyetleri hakkındaki bilgiler, uluslararası kaynaklara dayanılarak analiz edilmiştir.
In this study, to Egypt in the early medieval period, the governor was given information about Abu Salih al-Haresi. Abbasid rule during the administration of the state’s role in the Turks spoke of Turkey’s first governor of Egypt from the previous situation was briefly explained. Abu-l-Abbas es-Seffah of the first Abbasid caliph in time, the Turks took place in the army while during the second Caliph Abu Jafar Al-Mensur was brought up to the task state. The third caliph al-Mahdi gave the Egyptian governor to Abu Salih al-Haresi, having Turkish origin. Abu Salih’s personality, his beeing governor to Egypt and the information about his activities were analysed basing on international resources.
Bulgaristan Türklerinin edebî ve kültürel faaliyetleri 1989 yılından sonra daha da canlılık kazanmıştır. 1964 yılında Bulgaristan’ın kuzeydoğusunda yer alan ve Bulgarca “Şumen” olarak telaffuz edilen Şumnu şehrinde dünyaya gelen Nurten Remzi, Bulgaristan’daki Türk kültürünün yaşatılması ve yeni nesillere aktarılması için emek harcayan bir isimdir.
Bu çalışmada, Nurten Remzi’nin hayatıyla ilgili kısa bir bilgiden sonra kültür, sanat, eğitim, folklor, edebiyat alanındaki faaliyetlerinden bahsedilmiştir. Küçük yaşlarda şiir denemelerine başlayan ve edebiyatla iç içe olan Nurten Remzi’nin Kavgamı Seviyorum isimli ilk şiir kitabı ve bu kitapta şairin hayat felsefesini yansıtan şiirlerinden örnekler verilmiştir. Ayrıca Remzi’nin diğer kitap çalışmalarına da değinilmiştir.
Bulgarian Turks’ literary and cultural activities have added more vitality since 1989. Nurten Remzi, opening her eyes to the world in “Şumnu” city which is located in the northeast of Bulgaria and pronounced as “Şumen” in Bulgarian, is an important name efforting to keep alive the culture of Turkey in Bulgaria and transfering it to new generations.
In this study, it is mentioned about culture, art, education, folklore and literary after short information about Nurten Remzi’s life. She started to her poem experiments at an early age and examples from her poems reflecting her life philosophy are given in Nurten Remzi’s first poetry book named Kavgamı Seviyorum. In additon, it has been touched on Remzi’s other book studies.
Her topluma olduğu gibi Gagavuz sanatına da kültürel birikimler ve tarihsel kaynaklar yön ve biçim vermiştir. Gagavuzların geçmişten günümüze değin çeşitli etkileşimler ile biriktirdiği ve günümüze taşıdığı kültürel değerler irdelendiğinde; soyut ve somut kültür unsurlarının, gelenekler, inanç sistemleri, Türklük unsurlarının göstergeleri ve ikonografik verilerden oluşan bir bütünü oluşturduğu görülmektedir. Tarih boyunca çeşitli toplumların egemenliği altında yaşayan Gagavuzlar, etkileşim içerisinde bulundukları hiçbir toplumun ve kültürün dominant özelliklerini taşımayıp, seçmeci bir yaklaşımla kendi özgün Türk kimliklerini oluşturarak, günümüze değin süregelen kesintisiz bir geleneğin devamını sağlamışlardır. Söz konusu geleneğin özünü ve Gagavuz sanatlarının genel karakteristiğini yaşamsallık güdüsü oluşturmakta olup, “Türklük” duygusundan hız almaktadır.
Genel olarak, hayvan ve bitki stilizasyonlarından oluşan motifler, yaşam biçimlerinin ve kültürel birikimlerinin bir uzantısı olmasının yanı sıra Türk-İslam resim geleneğinin de derin izlerini taşımaktadır.
As with every society, Gagavuz art also have been directed and styled by cultural and historical resources of the society. When Gagavuz intercultural interaction and cultural accumulation examined, from past to this day, it will be noticed that abstract and concrete components which form the cultural axis is of “indication of Turkishness”, system of beliefs, iconographic indicators, traditions which in turn form one whole set of culture. The Gagavuz Turks have lived under the sovereignty of various nations throughout their history, and although interacted and influenced by dominant cultural elements of other nations and beliefs, they never have adopted the dominant features of influential culture and continued with their culture and traditions uninterruptedly. The essence of this mentioned tradition and general characteristic of Gagavuz art is formed by perception of life and instinct to survive and this idea must have been given momentum by their feeling Turkishness.
As Gagavuz culture was formed by combination of more than one culture and is a synthesis of cultures; this particular side is giving its own unique general characteristics. In general, motifs which are made of plant and animal stylizations are reflecting Gagavuz daily life as well as being an extension of Turk-Islam painting tradition.
When the crackle sounds started to be heard after the middle of the 17th century, that this wasn’t a temporary sound was understood. In order to understood the reason of these illnesses, old laws and sources were being examined and these were being told to the sultans and statesmen who could take the State to a traditional structure. The Ottoman State fell in luxury and dissipation in the pursuit of a tulip in the 18th century. In this peace term, the Ottomans knew Europeans very closely. The Ottoman State’s widening policy gave shape to its State structure and inner order. The Ottoman administrators sent ambassadors to Vienna and Paris after the Treaty of Passarowitz and wanted them to inform themselves not only about politics and diplomacy but also about social and cultural events and interesting things. Europe, which was examined by Ottoman Statesmen with a new eye, was living “Enlightenment Age”. It was understood that in reform studies made in the 18th century the Ottoman remained behind Europe. The effect of the West is clearly seen in these innovation studies. The effect of the West is clearly seen in these innovation studies. Although reforms studies were tried to be made in every area in this term, especially military area reforms were given importance. The Ottoman State stopped its widening policy across Europe and shaped its inner order and State structure.
Demografi; insan nüfusunu büyüklüğü, yapısı ve gelişimi açısından inceleyen bir bilim dalı olarak tanımlanmaktadır (Üner, 1972). Demografinin geçmişle uğraşan bölümü ise paleodemografi olarak isimlendirilmektedir. Paleodemografi, günümüz demografisinden biraz daha farklıdır. Çünkü paleodemografik araştırmalarda, eskiden yaşayıp şu anda var olmayan bir toplumu yeniden oluşturarak bunların yaş ve cinsiyetlerini, kadın, erkek ve çocuk sayılarını belirledikten sonra bu verilerden yola çıkarak ortalama ömür uzunluğu, nüfus yoğunluğu ve toplumun sağlığı konusunda bilgiler verilmektedir.
Bu çalışmada, Mersin’in bugünkü adıyla Aydıncık ilçesinde yer alan Kelenderis/Tiyatro alanından, 2001-2007 yılları arasında yürütülen arkeolojik kazılardan çıkarılan ve 19. yüzyıla tarihlendirilen 163 adet iskeletin paleodemografik yapısı incelenmiştir. Populasyonu meydana getiren bireylerin 50’si bebek ve çocuklara aittir. Bu grubun populasyon genelindeki oranı % 30,67’dir. 97 erişkin bireyin 48’ini kadınlar, 49’unu ise erkekler oluşturmaktadır. Kadınların topluluk genelindeki oranı % 29,45; erkeklerinki ise % 30,07 olarak saptanmıştır. Geri kalan 16 bireyin ise yaş ve cinsiyeti belirlenememiştir. Erişkin bireylerin yaş ortalamalarına bakıldığında kadınların 43,61 yıl, erkeklerin 42,89 yıl, toplum genelinin ise 43,27 yıl civarında ortalama değerler gösterdiği belirlenmiştir.
Kelenderis toplumunda en yoğun ölümler 0-5 yaşları arasındaki bireylerde görülmüştür. Bu aralıktaki ölümler, toplum içerisinde % 28,18 oranıyla temsil edilmektedir. Tüm bebek ve çocukların % 45’i 2 yaşından önce, % 82,50’si ise 6 yaşından önce ölmüştür. İlk 5 yaş içerisinde gerçekleşen 31 bireylik ölüm, topluluğun henüz erişkinlik aşamasına ulaşamadan hayatta kalma şansını % 71,82’e düşürmektedir. İleri erişkinlik aşamasında ise % 34,55’e ulaşabilmektedir. Toplum içerisinde erişkin aşamasına gelen bireylerin yaşam beklentisi 29,33 yıldır. Yaşam beklentisine 18 yaşın altındaki bireyler eklendiğinde toplumun doğumdaki yaşam beklentisi 29,95 yıla çıkmaktadır. Toplumdaki en yüksek yaşam beklentisi 5-10 yaşları arasında 35,73 yıl olarak saptanmıştır.
Demography; is defined as a discipline examining human population in terms of its magnitude, structure and development (Üner, 1972). The field of demography involved with the past is named paleo demography. Paleo demography is quiet different from today’s demography. Because in paleodemographic surveys; after a society existed previously but not currently is generated and their age and sexes, as well as population of women, men and children are determined , some information based on these data are presented on average expectancy, population density and health of the society.
Determination of paleodemographic structures of 163 pieces of skeletons found in archeological digs carried out between 2001 -2007 in Kelenderis / Theater field - located in Aydıncık; one of the districts of Mersin with its current name- and which have been retro dated to 19th. century as well as displaying their similarities and distinctions with other Anatolian societies comprise the purpose of this work.
50 percent of individuals composing the population belong to baby and children. The rate of this group in general population is 30,67 %. 97 adult individuals consist of 48 women and 49 men. The rate of women in society in general has been determined as 29,45 % whereas this rate has been determined as 30,07 % for men. Age and sexes of remaining 16 individuals could not be specified. When adult individuals’ age average is observed; it is seen that women and men introduced 43,61 42,89 years respectively, whereas the society in general displayed around 43,27 years average values.
In Kelendiris society most intensive deaths have been observed in individuals between 0-5 years. Deaths in this interval are represented by a rate of 28,18 % within the society. 45 % babies and children died before 2 years old whereas 82,50 % died before 6 years old. Death by 31 individuals existed within first 5 years decreases the chance of survival of the society prior to reaching adult level down to 71,82 %. This rate can reach up to 34,55 % in advanced adultness stage. Life expectancy of individuals who reached maturity level is 29,33 years. When individuals below 18 are added to life expectancy, life expectancy of the society at birth reaches 29,95 years. The highest life expectancy in the society has been determined as 35,77 years for the ages between 5-10 years.
Türk toplumunun yüzyıllar öncesinden paylaşarak geliştirdiği sözlü kültür ürünlerinden birisi de ninnilerdir. Ninniler, bize ait ve bizi bir arada tutan ortak kültürümüze ait unsurlar içermektedir. Ayrıca son yıllarda yapılan çalışmalar göstermiştir ki uyumalarını kolaylaştırmak için bebeklere söylenen ninnilerin eğitim boyutu da vardır. Ninniler; zengin içerikleriyle, çocukların okul yaşamlarında karşılaşacakları derslerin temellerini bünyesinde bulundurmaktadır.
Bu çalışmada ninnilerin matematikle ilgisi incelenmeye çalışılmıştır. Bu amaçla 36-72 aylık çocuklar için okul öncesi eğitim programı kapsamındaki kavramlar ele alınmış ve kategoriler oluşturulmuştur. Daha sonra “Türk Ninnileri I” adlı eser, bu kategorilere göre içerik çözümlemesine başvurularak anlamlandırılmıştır. Araştırmanın bulgularına göre yüzyıllar öncesinden bebeklere söylenegelen ninniler, şu anda okul öncesi eğitim programında çocuklara öğretilmesi öngörülen kavramlardan daha fazlasını içermektedir.
One of the oral literature products of Turkish culture which is shared from centuries before is called lullaby (Baby songs). Lullabies contain Turkish Nation’s common cultural items that gather us together. Recent researches show that the lullabies which are sung for babies has an educational dimension. With their rich themes lullabies tells about the main problems that the babies and children may confront in their school life and further years.
The relation between lullabies and mathematics has been searched at this research. For this purpose the concepts of pre-school education for 3-6 year-old children has been dealt with and a categorising has been made. Then the product called “Turkish Lullabies 1” has been analysed by utilising context analysing of these categorising. According to the findings of the research, the lullabies that have been sung for centuries contain more educational concept than the concepts that are planned to be applied at the pre-school educational programme.
Dünyanın özellikle gelişmiş ülkelerinde tütün ve tütün sektörü, artan “sağlıklı yaşam” bilinciyle önemini yitirme eğilimindeyken, zeytin ve zeytinyağının tüketimi hızla artmaktadır. Türkiye de kısmen farklı nedenlerle, dünyanın gelişmiş ülkeleriyle bu bakımdan benzer bir süreci yaşamaktadır. Ülkemizde son yıllarda değişim gösteren tarım politikaları soncunda, tütün üretilen alanlar daralırken, zeytin üretilen alanlar genişlemektedir.
Dünya ve Türkiye ölçeğinde tütün ve zeytin üretim politikalarında meydana gelen değişimlerden doğrudan etkilenen Akhisar ilçesi, günümüzde hâlâ Türkiye’nin önde gelen tütün üretim merkezlerinden biridir. İlçede, son yıllarda tütün tarımı yapılan araziler büyük ölçüde zeytinliklere dönüştürülmektedir. Böylelikle Akhisar, Türkiye’nin önemli bir “tütün merkezi” konumundan yine önemli bir “zeytin merkezi” konumuna gelmektedir. Bu tarımsal ürün değişimi, ilçenin nüfusu ve tarım ekonomisinde dikkat çekici değişimlere yol açmaktadır.
While tobacco and tobacco sector has a tendency to lose importance with the sense of “healthy life” in the world, especially in developed countries, olive oil and its consumption is increasing. Turkey is also in the same process due to partially different factors. As a result of the Turkey’s agriculture policy that has been changing recently, while the fields of tobacco are getting narrower, the fields of olive oil are getting broader. Akhisar county still one of the important tobacco producing center in Turkey, despite the effects of the change in tobacco and olive production policies. In recent years, There are increasing olive production field while tobacco field decreased in Akhisar. Thus, Akhisar becomes important “olive production center” in addition to the important “tobacco production center”. These converts in agricultural production from tobacco to olive is caused important changes in population and agricultural economic situation of county.
Günümüzde edebiyatın beslendiği kaynaklardan biri de yeraltı kültürüdür. Yeraltı etkilerinin 18. yüzyıldan itibaren Gotik Edebiyat ile edebiyat sahasına yansımaya başladığı bilinmektedir. Gotik Edebiyat, insanın en temel ve ilkel duygularından biri olan korkuya dayanmaktadır. Korku ve kötülük, yeraltı kültürünün vazgeçilmez iki öğesi konumundadır. Edebiyatın yüzyıllardır süren serüvenine bakıldığında, “kötülük” kavramından da oldukça yararlandığı görülür. Edebiyat, uzun yıllar iyilik/kötülük karşıtlığını temel almış ve iyilikten yana mesajlar vermiştir. Ancak Yeraltı Edebiyatı ile kötülük başat öğe haline gelmiş, muhalif ve anarşist kahramanlar aracılığı ile kötülük kavramı yeniden sorgulanmaya başlanmıştır. Yeraltı Edebiyatı anlayışında kötülük artık iyiliğin zıddı değil, yeni bir yaşam biçimidir.
Türk edebiyatında Yeraltı Edebiyatı’nın izleri 1980 sonrasında Türkiye’nin yaşadığı siyasal ve sosyal bunalım ortamında oluşmaya başlamış ve Yeraltı Edebiyatı 1990’lı yıllarda artık belirgin bir akım olarak Türk edebiyatındaki yerini almıştır. Hakan Günday, günümüzde eleştirmenler tarafından Yeraltı Edebiyatı’nın Türkiye’deki önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmada Hakan Günday’ın 2000-2003 yılları arasında yazmış olduğu ve Yeraltı Edebiyatı’nın ana dinamiklerini bünyesinde taşıyan Kinyas ve Kayra (2000), Zargana (2002) ile Piç (2003) adlı üç romanı örneklem olarak seçilmiştir. Elde edilen veriler ışığında, Hakan Günday’ın romanlarında kahramanların birer karakter özelliği olarak sunduğu yeraltı değerleri; yaşamla uzlaşamama/varlığını anlamlandıramama, ölümü idealize etme, tercih edilmiş yalnızlık, toplumsallaşamama ve kurumlara karşı çıkış, aidiyetsizlik hissi, ahlâk kurallarını yok sayma, şiddet eğilimi-bağımlılık ve medeniyet karşıtlığı başlıkları altında sunulmuştur.
Today, one of the sources which feeds the literature is underground culture. It is known that the underground effects have been reflected to the literature field by the Gothic literature since 18th century. Gothic literature is based on fear which is one of the most basic and primitive emotions of people. Fear and evil are the two indispensable elements of underground culture. Looking at the centuries-long adventure of literature, it is seen that the literature is also benefited from “evil” concept. Literature has been predicated on the good/evil contrast for many years and given its messages on behalf of goodness. But the evil has become a dominant element with the underground literature, and the badness concept has began to be questioned again through the opponent and anarchist heroes. In the underground literature understanding, the evil is not the opposite of good now, it is just a new way of life.
Traces of underground literature began to form in the political and social crisis environment of Turkey after 1980 and it was taken its place as a significant movement in the 1990’s. Today H. Günday has been accepted as one of the important representatives of underground literature in Turkey by critics. In this study, three novels of H. Günday as Kinyas and Kayra (2000), Zargana (2002), Piç (2003) which were written between 2000-2003. And carry the main dynamics of underground literature are selected as a sample and in the results of the data obtained, the underground values which Günday presented as a character property of novel persons are reported in the headings of inability to accord in life/inability to give meaning to the existence, the idealization of death, prefererred loneliness, anti-socialization and opposition against institutions, lack of the feeling of belonging to somewhere or something, ignorance of moral rules, the violence trend-dependence and the opposition to the civilization.
Bilindiği gibi, XVI. yüzyıla kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun yerleştirme politikası dışa dönüktü. Diğer bir deyişle Anadolu’daki kalabalık nüfus yeni ele geçirilen yerlere gönderiliyordu. Fakat bu politika daha sonra zorunlu olarak içe yönelik hale dönüştü. Bu gün Anadolu’daki birçok köy, içe dönük göçler ile kurulmuştur. Kafkas’lardan yapılan göçler de ülkemizdeki yerleşimde önemli rol oynamış olup, makalemizde bu konuya değinilecektir.
Bu çalışmada XIX. yüzyılda çeşitli nedenlerle Kafkasya’dan Osmanlı İmparatorluğu’na, özellikle de Anadolu’ya yönelik göçler ele alınmaktadır. Göç edenlerin Anadolu’da nerelere yerleştiklerinin yanında, İç Anadolu Bölgesi’nde Sivas’ta bulunan Kafkas göçmenlerinin oluşturduğu Çerkes köyleri hakkında bilgi verilmektedir. Sivas’ta göçmenlerin yerleştiği başlıca yerler; Şarkışla, Yıldızeli, Kangal ve Zara ilçelerine bağlı köylerdir.
As it is a general known fact that the Ottoman Empire’s settlement politics is mainly based on outer places untill the XVI. Century. In other words citizens were sent from Anatolia to the conquered lands. But this policy became towards the inner places because of obligations. Today a lot of villages in Anatolia were built with the migrations to the inner lands. The migrations from the Caucasia to the inner lands play an important role in the foundation of our country, and this subject is our article’s main theme.
In this paper, the migration in XIX. Century, towards Ottoman Empire from Caucasia, especially towards Anatolia are being examined. Information is given about the places where they have been settled in Anatolia and about Cherkess villages created by immigrants in Sivas, in middle Anatolia. The Caucasians settled in Sivas are mostly found in: Sarkılsa, Yıldızeli, Kangal and Zara towns.
Anadolu coğrafyası ve bu coğrafyayla ilintili bölgelerde uzun bir geçmişi bulunan kirvelik kurumu, sünnet olan ve sünnetin masraflarını üstlenen kişi ve onların aileleri arasında kan bağının dışında yeni bir akrabalık üreten ilişkiye karşılık gelmektedir. Türkiye sınırları içerisinde yoğun olarak Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu bölgesinin belli kentlerinde sürdürülen kirvelik geleneği, farklı sosyal gruplar arasında sıklıkla rastlanan bir uygulamadır. Genel anlamda kirve, yalnızca ekonomik boyutlarla sınırlı bir kabulün parçası değil, beraberinde hukuki ve sosyal yaptırımları yüklenen kişi anlamı taşımaktadır. Sünnet olan ve ailesi açısından kendi birincil akrabalarından daha yakın hale gelen kirve, ömür boyu sürecek yeni bir sosyal ilişki biçiminin tarafını oluşturabilmektedir. Ancak günümüzde yaygınlık kazanan küreselleşme süreciyle birlikte önemli dönüşümler yaşayan kirvelik kurumu, sembolik manada varlığını sürdürüyor görüntüsündedir. Bu çalışmada Şanlıurfa örneğinden hareketle kirvelik geleneğinin zaman ve mekân sınırları içerisindeki dönüşümü Sünni, Alevi ve Yezidi gruplarla gerçekleştirilen derinlemesine mülakatlar ve söylem analizi tekniğiyle irdelenmektedir.
Institution of kirvelik which has a long history in Anatolian geography and in the regions related with this geography corresponds to the relation that builds a new kinship regardless of blood relationship between the person circumcised, the person who bears the expenses of circumcision and their families. Kirvelik tradition that is widely practiced in some cities in Eastern and South-eastern regions of Turkey along with some cities in Central Anatolia is frequently practiced among different social groups. Kirve, in general sense, is not only a part of an acknowledgement that is economically limited, but also is the person who additionally undertakes legal and social sanctions. Kirve, who becomes much closer to the person circumcised and his family than their first degree relatives, can establish a new social lifelong relationship. However, nowadays, the institution of kirvelik which undergoes significant transformations with the wide-spread globalisation process seems to exist in symbolic terms. In this study, on the basis of Şanlıurfa example, the transformation of kirvelik tradition in time and space boundaries is scrutinised within in-depth interviews with Sunni, Alevi and Yezidi groups and by discourse analysis method.
Osman Türkay’ın şiirleri, etkilendiği kaynaklar bakımından Batı ve Doğu kültürünün, eski ve yeni şiirin izlerini taşımaktadır. O, dünya mitolojisinden, Mevlana, Yunus Emre gibi mutasavvıflardan, çağdaş Türk ve İngiliz şairlerinden etkilenerek eserler yazmıştır.
Osman Türkay’ın sanatı araştırmacılar tarafından iki dönemde incelenmektedir. İlk dönemde o, Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Hâşim gibi Türk şairlerinin etkisiyle sembolist tarzda eserler yazmıştır. İkinci dönemde ise Osman Türkay, Nazım Hikmet ve dolayısıyla Mayakovski, Orhan Veli, Melih Cevdet Anday gibi ünlü şairlerin etkisiyle şiirler yazmıştır. Onun “Başkaldıranların Türküsü” adlı yapıtı ile Nazım Hikmet’in “Güneşi İçenlerin Türküsü” şiiri arasında ortak özellikler bulunmaktadır.
Bu etkilenmeler dışında Osman Türkay’ın kendisi Thomas Eliot, Dylan Thomas’tan şiir yazma tekniğini öğrendiğini ve uzun şiirlerinde Nazım Hikmet’ten yararlandığını özellikle ifade etmiştir. Onun bazı şiirlerinde ise Thomas Eliot’ un “Çorak Toprak” eserinin etkisi belirgindir.
Osman Türkay, wrote his works being influenced by world mythologies, as well as the classic Turkish poets like Mevlana, Yunus Emre, and contemporary Turkish and English poets.
As it is known, the poetry of Osman Türkay is divided into two stages. In the first stage, he wrote works under the influence of Turkish poets like Yahya Kemal Beyatlı and Ahmet Haşim in the symbolist manner. In the second stage of Osman Türkay poetry, he was under the influence of well-known poets like Nazım Hikmet and indirectly Mayakovski, Orhan Veli, Melih Cevdet Anday. His work of “Song of mutineers” bears some features of the poem of Nazım Hikmet “Song of Sun Drinkers”.
In addition, Türkay himself stressed his learning the technique of poem writing from Thomas Elliot, Dylan Thomas and employing varying poetic forms. In some of his poems one can notice the influence of “The Waste Land” by Thomas Elliot.
Dillerin zenginliği barındırdığı kelimelerle ölçülür. Bu kelimelerin bir kısmı aynı anlamı taşıyan eş anlamlı kelimelerden oluşur. Dillerin eskiliği araştırılırken o dile ait eş anlamlı kelimelerin varlığı da önem taşır. Eş anlamlı kelimelerin bazıları da diğer dillerden alınma kelimelerdir. Bir dildeki alıntı kelimelerin varlığı, dil tarihi açısından önem taşımaktadır. Diğer milletlerle kurulan ticari, ilmî, edebî vb. bağlantılar, kelimelerin varlığına da yansır.
Eski Anadolu Türkçesi döneminde birçok sahada verilen eserlerin yanında bilimsel eserlere de bir yöneliş söz konusudur. Anadolu Beylerinin de etkisiyle ortaya konulmuş bu eserlerde tıp konusundaki yazmalar dikkat çekmektedir. Bu yazmalarda kullanılan Türkçe terimler ve eş anlamlıları Türkçe bilim dili oluşmasına katkı sağlamıştır.
Richness of languages evaluates by its vocabulary. Some of these words occures with synonyms, which have got same meanings. While investigating oldness of languages, the presence belongs to these language synonyms are also important. Some of synonyms as well taken from other languages. Presence of borrowed words in a language has importance in the way of the language history. Commercial, scientific, literary, etc. relations which are established with the other nations also reverberates to the presence of vocabulary.
In the period of the Old Anatolian Turkish, works were given in many fields in addition to orientation of scientific work also as mentioned. Hand scripts in medicine subject point out in the works which proved by the influence of Anatolian Bey’s. Turkish Terms and their synonyms which used in these hand scripts had contributed to comprise Turkish scientific language.
Bu araştırmanın amacı, öğretmen görüşlerine göre, ilköğretim okul yöneticilerinin etik liderlik davranışlarını gösterme düzeylerini saptamaktır. Veri toplama aracı olarak, Yılmaz (2005)’ın geliştirmiş olduğu Etik Liderlik Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini, Uşak ili merkez ve ilçelerde (Banaz, Ulubey, Sivaslı) ilköğretim okullarında görevli öğretmenler oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan öğretmenlerin görüşlerine göre, ilköğretim okulu yöneticilerinin etik liderliğin iletişimsel etik, örgütsel karar vermede etik, davranışsal etik, iklimsel etik boyutlarında iyi düzeyde davranış gösterdikleri görülmektedir.
The aim of this research is to state primary shool administrators` ethic behaviours according to teachers` opinions. Ethic Leadership Scale developed by Yılmaz (2005) was used to collect the data for the research. The population of the research is teachers working in primary schools in Uşak province and it`s districts (Banaz, Ulubey, Sivaslı). According to the opinions of the teachers who participated in this research, it can be seen that primary school administrators` ethic leadership shows behaviours at a middle level in the communicative ethic, decisional ethic in organizations, behavioral ethic and climatical ethic dimensions.
kitap tanitimi
This work named “In the Matter of J. Robert Oppenheimer” is a drama written in 1964. The work takes place in an electronically isolated room in American Atomic Energy Commission. The documents related to the interrogation of physicist J. Robert Oppenheimer by American Atomic Energy Commission in 1954 constitute the basis of the events told in the work.
In our study, after investigating the life and works of the writer, the type and the structure of this work, we have tried to study on the scientist J. Robert Oppenheimer’s responsibility against the society.
Finally, we have seen that J. Robert Oppenheimer played an important role in the development of the atomic bomb; however after seeing the results of this, he showed that he bore the sense of responsibility against the whole humanity by refusing taking part in the researches carried out to invent Hydrogen Bomb. It is likely that the responsibility of the scientist ends with the invention but the abuse of this invention causes the qualms of conscience.
Das Werk “In der Sache J. Robert Oppenheimer” ist ein Theaterstück und wurde 1964 geschrieben. Es fand in einem elektronisch gesicherten Raum in der Atomenergiekommission in Washington statt, und der Raum ist für die Zwecke des Verhörs von Physiker J. Robert Oppenheimer eingerichtet.
Die Dokumente, die im Zusammenhang mit der Vernehmung des Physikers J. Robert Oppenheimer von amerikanischer Atomenergie-Kommission im Jahr 1954 in Beziehung stehen, bilden die Grundlage der Ereignisse in der Arbeit.
Nach der Untersuchung von Leben und Werk des Schriftstellers haben wir versucht die Verantwortung der Wissenschaftler J. Robert Oppenheimer gegenüber der Gesellschaft zu erklären.
Schließlich haben wir gesehen, dass J. Robert Oppenheimer eine wichtige Rolle bei der Entwicklung der Atombombe gespielt hat und nachdem er die Ergebnisse dieser Entwicklung gesehen hat, verweigert der Teilnahme an den Untersuchungen zu Wasserstoff-Bombe und trägt eine Verantwortung gegenüber der ganzen Menschheit.
Türkiye’de 1980’den sonra denk bütçe politikası uygulaması terk edilmiştir. Bütçe açıkları ile kamunun fon ihtiyacı ve borç stoku artmıştır. Finansal serbestleşme süreci (1989) artan fon ihtiyacını karşılamaya olumlu katkı yapmıştır. Kamunun artan fon ihtiyacı ekonomide mali baskınlığa yol açmıştır. Mali baskınlık, kur ve faizi etkilemekte, kur ve faiz değişimi bankacılık sektörüne yansımaktadır. Yapılan çalışmalar mali baskınlığın kur veya faiz yoluyla para politikasına etkisine değinmektedir. Bu çalışmada, ilk kez Türkiye’de mali baskınlığın bankacılık sektörüne etkisi araştırılmaktadır. Bu etkileşimde farklı bir yöntem ile reel kur ve reel faizi içsel bir değişken olarak kullanılmaktadır. Mali baskınlığın kur ve faiz kanalıyla bankacılık sektörü menkul kıymet yatırımlarını, mevduatlarını, kredilerini ve kârlarını etkilediği gözlenmektedir.
Implementation of balanced budget policy has been abandoned in the post-1980 in Turkey. With budget deficits, government’s funding need and debt burden have risen. The process of financial liberalization (1989) supported to government’s fulfillment of funding need. Government’s rising funding need led to fiscal dominance in the economy. Fiscal dominance affects exchange rate and interest rates, and then changes in the exchange rate and interest rate reflects to banking sector. The previous studies indicted that fiscal dominance affects monetary policy via exchange rate and interest rate. This is the first time that in this study the impacts of fiscal dominance are investigated in Turkey. Reel exchange rate and reel interest rate with a different method are used to be endogenous variables in this interaction. It is founded that fiscal dominance via channel of exchange rate and interest rate affects security investments, deposits, loans, and profits of the banking sector.
This study was conducted to investigate organizational culture and organizational commitment perceptions of the primary school teachers in Turkey. Two different scales (Organizational Culture Scale and Organizational Commitment Scale) were used as data gathering instrument. Statistical analyses were utilized to examine the organizational culture and commitment perceptions of teachers in terms of their some demographic factors like gender, teaching levels, marital status, and experience. Correlation analysis was also made to describe the links between subscales of organizational culture and subscales of organizational commitment. The results revealed that primary school teachers’ perceptions of organizational culture and organizational commitment vary due to their gender, teaching levels, marital status, and experience. In terms of gender, female teachers perceived more power and supportive culture in their schools. First level teachers expressed more achievement culture and more commitment at identification level than second level teachers. Also, married teachers revealed more achievement and supportive culture and more organizational commitment at identification and internalization levels. Other findings of the study indicated that although more experienced teachers perceived more cultural orientation in all cultural dimensions and more committed to their schools at identification and internalization levels, the less experienced teachers indicated more commitment at compliance level. Finally, as commitment based on compliance positively correlated power and role cultures, and negatively correlated achievement and support culture; commitments based on identification and internalization positively related with achievement and support cultures.
Karar verme, örgüt yaşamında ve örgütsel faaliyetlerde yönetimin bütün fonksiyonlarını doğrudan etkileyen bir süreçtir. Bu yüzden, bu süreç, örgütsel bütün faaliyetleri doğrudan etkileme özelliğine sahiptir. Belirlenen amaçlara ulaşmak için, örgütsel ve bireysel yaşamın bütün aşamalarında insanlar kararlar verirler. Karar verirken, insanlar, çoğunlukla değişik seçeneklerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Seçenekler arasından belirlenen amaca ulaştıracak veya problemi ortadan kaldıracak en doğru seçeneğin seçilmesi etkinliği, karar verme olarak tanımlanmaktadır. Karar verme, örgütsel faaliyetlerin her aşamasında etkinlikleri harekete geçiren en önemli unsurlardan biridir. Çalışmada karar verme sürecinin adımları, bu süreci etkileyen faktörler, karar türleri ve bu sürecin, yönetimin diğer süreçlerini nasıl etkilediği genel olarak ele alınmış ayrıca bu sürecin, bir örgüt olan bilgi merkezinde nasıl uygulandığı ve bilgi merkezindeki faaliyetleri nasıl etkilediği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada bu meseleyi disiplinlerarası bir problem olarak tartıştık.
Decision-making is a process that directly effects all functions of management. For that reason, this process has got charecteristic effect directly on whole orgnaizational activity. To Access determinated aimsü, people make a decision at all phase of organizational and personal life. While making decision, people come across various choises. Making a decision is that it is selected the best choice through different choices. The activity of the selecting the best choice is also called decision-making. Making a decision is one of the elements which stimulate all activities at the every stages. This study consist of decisıon-making process steps, factors effecting this process, variety of decision and the problem is how decısıon-makıng process is performed ın ınformatıon center. We argued this issue as a multidisciplinary problem in this study.
19. yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu tarihinde Batılılaşma hareketinin başlangıcını temsil eder. Bu Batılılaşma hareketi sosyal, siyasi ve ekonomik alanlarda olduğu kadar müzik alanında da gerçekleşmiştir. Batı müziği sistemini başta ordu ve saraya olmak üzere gerek icra gerekse üretim açısından benimsetmek amacıyla, başa geçen padişahlar, dönemin tavsiye edilen Batılı müzisyenlerini saraylarına eğitim amaçlı görevlendirmişlerdir. Böylelikle Batı müziği Osmanlı Sultanları, ordu muzıkası ve saray halkınca öğrenilmiş, Avrupa standartlarında ve güncelliğinde Osmanlı topraklarında icra edilmiş ve bu Batılı öğretmenlerce geleceğin Türk müzisyenleri yetiştirilmiştir. Ayrıca besteci olan bu müzisyenler baştaki padişahlara eserler ithaf etmişlerdir.
Bu araştırma, 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşamış, saray için müzisyen olarak çalışmış ve müzisyen yetiştirmiş iki İtalyan müzisyen Giuseppe Donizetti ve Callisto Guatelli’nin müzik çalışmalarını ve onların Osmanlı sultanlarına ithaf ettikleri belli başlı eserleri ve eserlerin analizler ini içermektedir.
In the Ottoman Empire history, 19th century represents the beginning of a westernization process. This movement involves westernization in social, political and economical areas as well as music. To adapt western musical system, first to the military and the court, each ruling Sultan employed suggested western musicians in their court to teach European music. In this way, western music was learned by the Ottoman Sultans, military band, and court people, was performed in the Ottoman lands in European standards and actuality, and Turkish musicians were raised by those European teachers.
This research covers two Italian musicians, Giuseppe Donizetti and Callisto Guatelli, who lived in the Ottoman Empire lands, worked for the Ottoman courts and raised up musicians during 19th century, some of the works that they devoted to the Sultans and the analysis of those works.
Tekerlemeler, günlük hayatımızda önemli bir yere sahiptir. Türk Halk Edebiyatında hem bağımsız bir tür olarak hem de bilmece, masal, ninni, oyun, geleneksel Türk tiyatrosu gibi folklor türlerinin içinde yer alan tekerlemelerle mizah arasında büyük bir benzerlik vardır. Bu benzerlik; tekerlemelerde anlamca birbiriyle ilişkisi olmayan, uyumsuz olarak nitelendirilen bazı sözcüklerin bir arada kullanılması neticesinde insanlarda gülme eylemini harekete geçirmesiyle açıklanabilir. Bu bağlamda bazı tekerlemeleri mizah kuramlarından uyumsuzluk kuramı ile açıklamak mümkündür. Bu çalışmada Çocuk tekerlemeleri, Karagöz, Ortaoyunu, Meddah ve Masal tekerlemeleri arasından seçilen örnekler uyumsuzluk kuramı bağlamında incelenmiştir.
Tongue-twisters play an important role in our daily life. It is considered both as an independent genre and a subgenre of puzzle, fairy tale, lullaby, game and traditional Turkish theatre. There is a great similarity between tongue-twisters and humor. This similarity is based on the fact that using unrelated and contradictory words together provokes laughter and provides a state of amusement. Therefore, it is possible to explain some tongue- twisters with The Incongruity Theory. In this study, examples selected from nursery rhymes, Karagoz (Traditional Turkish shadow play), Orta oyunu (traditional Turkish light comedy), Meddah (public story telling and mimic) and fairy tale nursery rhymes are examined within the framework of the Incongruity Theory.
In this article, it is stressed that modern art education should be approached by determining planned, programmed, logical, and completely scientific methods.
The functions and the status of art education is also examined in details in this essay. It is emphasized that education has a significant influence on individual behavioral variations and on society with its all components for forming national agreement, mutual support, sympathy, cooperation and unity. Art education’s responsibility of creating modern, dynamic, complete, rationalistic and new ideas in addition to its contemporary existence as an education of pleasure and impression is also stressed.
Rusya sınırları içerisinde olan Sibirya bölgesi geçmişten günümüze önemli Şamanlık (Kamlık) verilerini barındırmakta olup bu bölge, klasik literatürde Türk Şamanlığının en önemli merkezini oluşturmaktadır. Ele alınan konu, bu bölgede yaşayan çok sayıda topluluk içerisinden, Türk Şaman kültürüne dâhil olan ve tüm bölgenin ana tasarım tarzlarını yansıtan belli başlı kabileler ile sınırlandırılmıştır ki bunlar; Altaylar, Yakutlar, Hakaslar, Tuvalar, Tofalar, Dolganlardır. Babadan oğula miras yolu ile ya da “çağrı yöntemi” ile devredilen, kutsal bir kült eşyası kabul edilen Şaman giysileri, kozmik ve sınır ötesi âleme taşıyan bir araç olup onu toplumun diğer üyelerinden ayıran ve izole yaşam tarzlarının bir göstergesi olan bir nişandır.
Giysilerin tasarımlarının bütününe bazen gök hayvanı olan kuş, bazen ise yer hayvanı olan geyik, mus, ayı hâkimdir. Ancak gök ve yer hayvanlarının birlikte temsil edildiği tasarımlara da rastlanmaktadır ki bu en eski Türk Şaman kostümlerinin esasını oluştururlar.
Tek başlarına dinî bir kozmografi oluşturan Şaman giysilerinde, biçim ve tasarımın birbirinden farklı kavramlar oldukları görülmektedir. Biçim, Şaman giysisinin anlam boyutu ile tasarım ise form ile alakalıdır. Dolayısı ile biçim Şamanik insanın simgesel anlatımı olan gök ve yer hayvanının biçimleridir. Oysa tasarım zaman içerisinde gerek işlev gerekse mana olarak farklı anlamlar yüklenen ve etkileşimler sebebi ile değişime uğrayan bir yapı arz ederler. Sokulan yeni formlar ve oluşturulan tasarımlar bize Şamanlık sisteminin millî gelişimini göstermektedir.
Geçmişten günümüze din olup olmadığı tartışıla gelen Şaman giysileri diğer dinlerin ve çeşitli toplulukların baskısı altında ve her toplumda görülen kültürel yozlaşmadan nasiplerini alarak geleneklerinden önemli ölçüde uzaklaşmışlar eskiye oranla önemlerini ve orijinalliklerini kaybetmişlerdir.
Siberian region being within Russian borders is host to important Shaman data from past to this date, and forms the most important region for the “Turkish Shamanism”. The subject under examination addresses main design types that reflect the style of the region and among many tribes; those which had been selected are qualified within Turkish Shaman cultural criterion and they had been limited to some major tribes which are: Altai, Yakut, Hakas, Tuva, Tofa and Dolgan tribes.
The Shaman clothing which passes from father to son through inheritance or “Call Method” has been considered a form of sacred cult articles which were accepted as cosmic accessories that would transfer one into another universe which in turn has separated the owner from the rest of the members of the community and became the symbol of their isolated lifestyle.
Almost all decorative elements of their clothing are consist of either aerial animals “Birds” sometimes ground animals such as deer, moos or Bear. However, it is possible to come across Shaman clothes designs which depict both aerial and ground animals together which form the basis of the oldest Turkic Shaman costumes.
Style and design have been noticed as different concepts in Shaman costumes which form a religious cosmography when stood alone. As style is to do with “expression” side of the shaman’s dress, design is related to “the form” of it. Based on this, style is developed in a way which is in symbolic expression of shamanic person these are shapes of aerial and ground animals. However, the design reflects the signs of modification either on the basis of functionality or meaning throughout the time due to interaction. New forms being added and new designs being made indicates us the national development of system of shamanism.
Shamanism that still has been on the forefront of a debate whether it is a religion or not, under oppression of other religions, shamanic costumes also have been influenced by cultural corruption which was seen almost in every society by significantly deviating from their traditions, in comparison to the past they have lost their authenticity and importance.
Bu araştırmanın amacı, Eğitim Fakültesi’nde öğrenim gören son sınıf öğrencilerinin kitap okuma alışkanlıkları ile kitap okumaya ilişkin tutumlarını belirlemektir. Araştırmanın çalışma grubunu Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim ve Türkçe Eğitimi Bölümü dördüncü sınıfta öğrenim gören 242 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak beşli Likert tipi “Kitap Okuma Alışkanlığına İlişkin Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Verilerin analizinde Bağımsız Gruplara t-Testi ve Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) kullanılmıştır. Araştırma ile öğretmen adaylarının kitap okuma alışkanlığına yönelik tutumlarına bakıldığında cinsiyet değişkenine göre sevgi boyutunda kız öğrenciler lehine anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir. Alışkanlık, gereklilik, istek, etki ve yarar boyutlarında ise cinsiyet değişkenine göre tutumlarının farklılaşmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca bölüm değişkenine bakıldığında bütün boyutlara ilişkin tutumlarda anlamlı bir farklılık gözlenmemektedir.
The purpose of this study is to determine the reading habits and attitudes of senior students enrolled at the Faculty of Education. The study group includes 242 students studying at the departments of Elementary Education and Turkish Education Faculty of Education in Cumhuriyet University. In the study, a five–point Likert-style scale named “Attitude scale towards Reading Habit” was used as the data collection tool. Independent samples t test and ANOVA were used to analyze the data. Statistically significant difference was found in “liking” subscale in favor of girl students in terms of gender variable. No statistically significant differences were found in the subscales of habit, necessity, willing, effect and benefit. Besides, no statistically differences were obtained in whole subscales in terms of department variable.
1071’den önce gelip Anadolu’ya yerleşen Türklerin bir bölümü, Hristiyanlığı kabul edip Grek harflerini öğrenmişler ve bu alfabe ile bir edebiyat meydana getirmişlerdir. Anadolu’da yaşayan, Türkçeden başka dil bilmeyen, Hristiyanlığın Ortodoks mezhebini benimsemiş Türklere “Karamanlı Türkleri veya Karamanlı” adı veriliştir. Selçuklu Dönemi ve Osmanlı Dönemi’nde dinlerine müdahale edilmediği anlaşılmaktadır. Onlar, meydana getirdikleri edebiyatın yanında dinî ve sivil yapılarda, ev eşyaları ile mezar taşlarının üzerinde Grek harflerini kullanmışlardır. Grek harfleri ile yazılan Türkçe kitabeler; Türk dili, tarihi ve kültürü açısından son derece önemlidir. Biz bunu dikkate alarak pek çok ilimizde alan araştırması yapıp Konya, Niğde, Kayseri, Ankara, Mersin, Isparta, Antalya, Nevşehir, İstanbul, Antalya, Tokat, Ordu, Zonguldak… illerinde bulduğumuz kitabeleri okumaya ve değerlendirmeye çalıştık. Tespit ettiğimiz kitabelerden hareketle Karamanlı Türklerinin kullandığı alfabeyi belirleyip metinlerin dil özelliklerini incelemeye çalıştık.
Part of Turkish people who settled in Anatolia before 1071 had accepted Christianity and learned Hellenic script. Thus, they have generated a literature with this script. Turkish people who lived in Anatolia and didn’t know any other language except Turkish and members of the Eastern Orthodox Church are called Karaman Turks or Karamans. It has been understood that Seljuks and Ottomans have not interference to their religion. Besides literature, Karaman Turks have been used Hellenic scripts on house appliances, gravestones, religional and civilian structures. Turkish inscriptions that typing Hellenic script are so important in terms of Turkish language, culture and history. Accordingly, we have made case studies in Konya, Niğde, Kayseri, Ankara, Mersin, Isparta, Antalya, Nevşehir, İstanbul, Antalya, Tokat, Ordu, Zonguldak etc. and tried to evaluate and read situated inscriptions. Also we have tried to determine the script they used and texts’ language characteristics.