Cilt: 17 - Sayı: 2

ZEITSCHRIFT FÜR DIE WELT DER TÜRKEN

Son Sayı: Ağustos 2025

Makaleler

Kültürel yapıyı yansıtan deyimler, aynı zamanda toplumun tarihî süreç boyunca edindiği ya da kaybettiği değerler hakkında ipuçları barındırmaktadır. Deyimin ortaya çıkışı, hangi bağlamlarda kullanıldığı ve zaman içinde sözcük ya da anlam bakımından geçirdiği değişiklikler, dille ilgili çalışmalar için önemli göstergelerdir. Bu çalışmada, ilki Derviş Hasan Medhî tarafından XVI. yüzyılda derlenip Sultan III. Murad’a sunulan, sonrasında çok sevildiği için XIX. yüzyıla kadar derlemelerine devam edilen İbni Sina hikâyelerinde yer alan deyimlerin izi sürülerek günümüze kadar ulaşan veya görünmez olan deyimlerin tespiti amaçlanmıştır. Bu amaçla eser ve çalışmalarda geçen deyimler belirlenmiştir. Seçilen deyimlerin güncellik durumları değerlendirilmiş, böylelikle değişim ve gelişim durumunun ortaya çıkarılması hedeflenmiştir. Belirlenen 266 deyimin izleri sürülmüş ve bu deyimlerin anlamlarını koruyarak günümüze kadar taşınıp taşınmadıkları incelenmiştir. Çalışma sonucunda, 266 deyimden 87 tanesinin hem biçimsel hem anlamsal olarak güncelliğini koruduğu; 55 tanesinin yakın ya da eş anlamlı sözcüklerle biçimsel ve sınırlı düzeyde anlamsal değişikliğe uğrayarak günümüze ulaştığı tespit edilmiştir. Toplam 266 deyimden 97 tanesinin ise genellikle biçimsel ve anlamsal özelliklerini korusalar da günümüzde kullanılmayan, unutulmuş sözcükleri kapsayan sözlüklerle anlamına ulaşılmıştır. Ancak 27 deyime hiçbir sözlükte rastlanmadığından unutulup tamamen güncelliklerini koruyamadıkları sonucuna varılmıştır.

15. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar Orta Asya bölgesinde edebî dil olarak gelişen Çağatay Türkçesi, Doğu Türkçesinin yazı ve konuşma dilidir. Bu dönemde birçok eser Çağatay Türkçesi ile meydana getirilmiştir. Bu eserlerden biri de Lutfî’nin Divanı’dır. Klasik öncesi Çağatay Türkçesi döneminin kıymetli şahsiyetlerinden biri olan Lutfî hakkında bilgilerimiz ne yazık ki sınırlıdır. Hayatı hakkında tezkireler ve belli başlı eserlerdeki bilgiler onun hayatına ve şahsiyetine ışık tutmaktadır. Çalışmamızda Lutfî Divanı’nda tespit edilen ikili kullanımlar incelenmiş ve bu kullanımların sebep olduğu zemin açıklanmaya çalışılmıştır. Divan’da tespit edilen ünlü değişmeleri, ünsüz değişmeleri, ünsüz düşmeleri, ünsüz türemeleri, ikizleşme gibi ses olaylarında meydana gelen ikili kullanımlar örnekleriyle birlikte gösterilmiştir. İkili kullanımlarda görülen ses olayları isimler özelinde tespit edilmiş olup çalışma bu doğrultuda nihayete erdirilmiştir. Buradaki ana amacımız Divan’ın söz varlığına ilişkin değerlendirmelerde bulunmak, Çağatay Türkçesi döneminin ses bilgisine ait bilgiler sunmaktır.

Kırgız Türkçesinde kelime türleri, bir kelimenin ya da dil biriminin gramatikal anlamı ve semantik özelliklerine göre belirlenmektedir. Bu doğrultuda kelimeler, temel ve yardımcı kelimeler olmak üzere iki ana gruba ayrılmaktadır. Yardımcı kelimeler ancak cümle içerisindeki temel kelimelerle kurdukları anlam ilişkileri sebebiyle semantik bir varlık gösterebilmektedir. Yardımcı kelimeler, Kırgız dil ilminde işlevleri ve görevleri bakımından çeşitli alt sınıflara ayrılır. Yardımcı kelimeler içerisinde yer alan parçacıklar, kendine ait müstakil bir grup oluşturmakla birlikte işlek bir kullanıma sahiptir. Parçacıklar, tek başlarına bir anlam taşımazlar. Cümle içinde yanında bulundukları temel bir kelime veya kelime grubuyla geçici bir anlam ilgisi kurarak söz dizimsel ve semantik özellikler kazanırlar. Kelimeye, kelime gruplarına veya bütün bir cümleye ek anlamlar katan parçacıklar, Kırgız dil ilminde cümleye kazandırdıkları çeşitli anlamsal özelliklere göre tasnif edilmektedir. Cümle içerisinde birlikte bulunduğu kelimeye inkâr etme, yok sayma anlamları katan parçacıklar inkâr parçacıkları olarak adlandırılmaktadır. Bunlar sayı itibarıyla az olmakla birlikte oldukça işlevseldir. İnkâr parçacıkları arasında bulunan eç parçacığı, “eç kaçan”, “eç kanday”, “eç cer”, “eç bolboso”, “eç bir” gibi çeşitli yapılar oluşturmaktadır. Parçacık bazı isim, isim soylu kelimeler ve fiillerle oluşturduğu bu kalıp yapılar aracılığıyla yeni bir gramatikal anlam kazanmanın yanı sıra kendi temel anlamını da pekiştirmektedir. Bu çalışmada, Kırgız gramer kitapları temel alınarak eç parçacığının yer aldığı yapılar ve yüklendikleri işlevler ele alınmıştır.

Biçimlendirici değerlendirme; öğrencilerin öğrenme sürecinde zayıf ve güçlü yönlerinin tespit edilerek zayıf yönlerin geliştirilmesini, güçlü yönlerin ise desteklenmesini esas alan, etkili geri bildirim sunma ve öğretim sürecini planlama gibi bir dizi eylemi içeren değerlendirme yaklaşımıdır. Bu değerlendirme yaklaşımının 2024 yılında uygulamaya konan Türkçe Dersi Öğretim Programı’nda yer almaya başladığı görülmektedir. Yapılan bu araştırmada biçimlendirici değerlendirme yaklaşımına dayalı yazma çalışmalarında öğrencilere sunulabilecek geri bildirim türleri örneklendirilmiştir. Doküman analizi yönteminin kullanıldığı araştırmada ortaokul öğrencilerinin deneme yazılarına sunulan yazılı geri bildirimler incelenmiştir. Araştırmanın inceleme nesnesi 26 haftaya yayılan bir tez çalışmasından tesadüfi olarak seçilen bir yazma çalışmasına ait deneme metinleridir. Bu makalede, öğretmen tarafından verilen yazılı geri bildirimlerin yazma becerisini artırmak için nasıl ve hangi amaçla kullanılması gerektiğine ilişkin örnekler sunulmuştur. Yazılı geri bildirimler incelendiğinde öğrencilere açıklayıcı, sorgulatıcı, düzeltici, hata işaretleyici, değerlendirici, övgü geri bildirimlerinin sunulduğu görülmektedir.

X. asırda Türklerin İslamiyeti kabulü ve Farslarla eş zamanlı olarak Kuran’ı Türk diline çevirmeye başlamalarından bu yana el yazması pek çok eser ortaya çıkmıştır. Bazılarının dünya kütüphanelerinde bazılarının Türkiye kütüphanelerinde muhafaza edildiği bu eserler XX. yüzyılın başlarından itibaren bulunmaya ve işlenmeye başlamıştır. Nüshaların tanıtımı niteliğinde başlayan çalışmaları XX. yüzyıl ortalarından itibaren linguistik ve teolojik inceleme ve değerlendirmeler izlemiş ve bugün nihayet ortaya azımsanmayacak bir Türkçe Kuran çevirileri literatürü ortaya çıkmıştır. Fakat bu incelemelerin daha doğru yapılabilmesi ve değerlendirmelere derinlik kazandırılabilmesi için öncelikle bu eserlerin tümünün metin yayını düzeyinde işlenmesi gerekir. Tanıtım nitelikli ilk çalışmalarda parça parça ve dağınık hâlde verilen bilgilerin bir araya getirilerek bir bütünlük oluşturulması kaçınılmazdır. Bunun da yolu el yazması Türkçe Kuran çevirileri için hususen bir katalog oluşturmaktan geçer. Bir önceki çalışmamızda el yazması Türkçe Kuran çevirileri ile ilgili mevcut literatürde verilen bilgiler bir araya getirilmiş, bunlar çeviri yöntem ve tekniklerine göre tasnif edilmiş ve nüshaların benzeşikliği ve sayısı sorunu ele alınmıştı. Bu çalışmada ise nüshaların yerleri, kayıt numaraları, müstensih yahut çevirmenleri, istinsah yahut çeviri tarihleri, varak adetleri~sayfa sayıları, mevcut durumları, yazıldıkları lehçe ve tavsif edeni~tanıtanı bilgileri liste hâlinde verilmiştir. Biçimsel imkânlar elvermediği için bu bilgiler tablo hâlinde değil liste halinde verilebilmiştir.

Amorf yapılı (kristal sistemi olmayan) ve kristalin yapıdaki süstaşları, kendilerine özgü renkleri, biçimleri ve fiziko-kimyasal özellikleriyle dikkat çekmektedir. Bu vesile ile, yaşamın başladığı ilk dönemlerden itibaren süslenme ve sosyal statüyü ifade etme amacıyla kullanılmışlardır. Bu çalışmada, süstaşlarının antik dönemlerde üretimine başlanmasından itibaren, günümüzde de kullanılmaya devam eden kabaşon formunun işleniş süreci ve bu formun takı yapımındaki yeri ele alınmıştır. Bunlara ek olarak, kötü güçlerin yaklaşmasını engellemek, büyüden korunmak, şifa bulmak, huzur sağlamak ve bereket getirmek gibi çeşitli toplumsal ve inanç temelli niyetlerlede tercih edilmişlerdir. İlk çağlardan günümüze kadar uzanan takı tercihleri, hem zanaat hem de sanat bağlamında, dönemin koşulları ve kültürel yapılar doğrultusunda sürekli bir değişim göstermiştir. Arkeolojik çalışmalarla elde edilen bulgular, geçmiş dönemlerde takı üretiminin basit el aletleriyle gerçekleştirildiğini ortaya koymaktadır. Buna karşılık, günümüzde kuyumculuk, teknolojik gelişmelerin de etkisiyle, oldukça gelişmiş ve vazgeçilmez bir Türk el sanatı haline gelmiştir. Takılar, tarih boyunca süslenme, inanç ve statü göstergesi gibi çeşitli amaçlarla kullanılmıştır. Bu işlevlere zamanla yenileri eklenmiş ve takı, değişen toplumsal ve kültürel ihtiyaçlara uyum sağlayarak varlığını sürdürmüştür. Süstaşı işlemeciliği ve süstaşlı takı üretimi ise, tarihsel olarak içi delinerek şekillendirilmiş yuvarlak boncukların yapımıyla başlamıştır. Bu çalışmada, antik dönemlerden günümüze kadar kullanılan kabaşon formundaki süstaşlarının tarihsel gelişimi ile Türkiye’deki güncel uygulamaları ele alınmıştır. Araştırmada, özellikle Afyon–Seydiler bölgesinden elde edilen kırmızı ve yeşil opal örnekleri, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi bünyesindeki süstaşı işleme atölyesinde kesme, zımparalama ve cilalama işlemleriyle kabaşon forma dönüştürülerek değerlendirilmiştir. Tarihsel bağlamda süstaşı işçiliği; Mezopotamya, Mısır ve Anadolu coğrafyasında gelişim göstermiş olup, bu süreç Türk el sanatları kapsamında kuyumculuk alanına taşınmıştır. Çalışmanın amacı, kabaşon formunun tarihsel ve kültürel önemini vurgulamak, günümüzdeki işleniş süreçlerini belgelemek ve geleneksel Türk kuyumculuğundaki yerini göstermektir.